DARBELİDARBELİYDİ DAHA ONYEDİSİNDE Korkak, titrek acı biber tadında hayatına Baklava istemedi Gıpta ile yaşamak değildi Gözlerinde ki aşkı tattırmak Ardından soluksuz Zamanlarda nefes almaktı, Kısayla, uzunla işi yoktu Bir Bekir’i varken Bildiği doyum sandığı Kalleşliği istemeden, Omuzlarına oturan hayatın kalkmam Seslenişlerini sessizliğin ortasına bıraktı Bırakış mıydı yoksa çaresizlik mi, Kadehindeki rakının damarlarına Sinsice girip kemireceğini Bekir’in kemirgen olduğunu bilemeden Yudumladı hayatı... Kadehimiydi onun mutluluğu Unutkanlığının arkadaşlığımı, Bir kara yaprağı Silemediği... sil ipte Lekesini çıkaramadığı Fahişe yaşama teslim olmayacaktı , İsteği aşktı... huzurun eşsizliğinde Aklının almadığı eksikliğimi vardı Kahpe kaderin mutluluğu keşfetmesi için. Olurdu isteseydi derviş Çok şey istemedi ki Pembeliği göremeden Boğazına sarılan kara ellerin Savaşına pamuk elleriyle Düşmandı Kırılgan... ince... bir o kadar narinliğini Kara ellerin teslimiyetine Hazımsızlığıyla sarıldı bebeğine Güçtü, iktidardı onun sevgisi Yıkılmazdı, yakılamazdı Karaları lekeledi kendince Kara basanları, düşe dönecekti Bilemezdi ki Şerefin şerefsiz olacağını Dönüşümsüz zaman yolculuğunda Yalnız değildi ki... Bekir’in yürek yoksulluğunu çözemeden Otuzlu yıllarını yudumladı Nerdeydi ana... baba.... O anayken anladı ki Hayat kadere satmıştı AYTENİ... Bir yudum tattırdığı aşk karşılığında. BERNA ÇANKAYA |
Otuzlu yıllarını yudumladı
Nerdeydi ana... baba....
O anayken anladı ki
Hayat kadere satmıştı AYTENİ...
Bir yudum tattırdığı aşk karşılığında.