Değişen bir şey yok gibi
ilk ağlayışım
anamın çığlığını bastırmıştı ki sonradan bir daha hiç ağlamadım... kan revan içinde elinde paslı bir makas daha bilmem kaç kadının parmak izlerini taşıyordu kimbilir ? ahır gül gibi kokuyordu ben abanırken dudağımla hayata bizim oralarda her çocuk gözünü hastanede açacak kadar şanslı doğmazdı... ki onun için ilk mağlubiyetimizi hiç unutmayız... siz bilmezsiniz belki ama ? "onyedisinde anne atuzbeşinde nene olmaktır aile büyüğünün iki dudağının arasında ki bir söz..." birgün hiç unutmam dayım satmak için bir kamyon dolusu kavun karpuz getirmişti bizim köye ben ve kardeşlerim birkaç tanesini yürütmüştük hiç kimseye çaktırmadan. şansa dayımda o gece bizde yatıya kalmazmı ! annemde nerden bilsin yatakların içine sakladığımızı... yatağı yere sermesiyle yuvarlanması bir oldu karpuzların dayımın dizlerinin dibine o an annemin yüzü utancından renk değiştirirken dayım; (keçe zarokete zebeşe mın tev dızine !...) demesiyle bizim yalınayak topuklamamaz bir olmuştu dışarı... zaman nasılda hiç çaktırmadan geçivermiş tamı tamına otuz yıl... zorunlu bir göçün son mağdurlarıyız biz aslında öyle hiç kimseye yaranamayan... ama ben, haylaz bir çocuğum demek ki hala altmışbeşlik bir anne tarafından azarlanıyorsam... Not: yukardaki kürtçe kelimenin anlamı, ( kız senin şu yaramaz çocukların karpuzlarımın hepsini yürütmüşler...) |