ÇANAKKALE’ DE MAHŞER
Karanlıkla ayazın,
İmanla silahın, Karşı karşıya geldiği anı hatırladığında, O koca yüreğiyle, Göz yaşı dökerken sarıldığım, Ak sakallı dedem… O ağlar ben göz yaşını silerdim… Döner, kendini tutamaz, Hıçkırıklarla… Çanakkale der, Atatürk’ü ve o asil milleti anlatırdı… Bomba sesleri arasında, Kan gölüne döndü, Gelibolu ile Conk bayırı derdi… Gencecik fidanlar, Allah Allah, sesleriyle çıkarken siperden, Ne olmuş orada dediğimde, Kollarımdan tutar, Başlardı hıçkırıklarla anlatmaya… Süller’in sırtı yere gelmez, Uzun boylu, Ama yüreği pek güreşçisi derlermiş ona. O zor günlerde , İki kardeş düşmüşler aynı tabura… O gün mermiler yağarken gökten, Sanki bir cehennem yaşanıyor, Kan ve barut bir arada, Ölüm yağıyordu toprağa derdi… Hemen önünde vurulmuş, Şehit düşmüş kardeşi Mustafa Sen dedim; Ağladı…Ben, diye devam etti… Duramadım…. Sarılamadım… Atladım, üzerinden. Durmak olmazdı… Kucağıma alıp, Helalleşmek mümkün değildi… Çünkü; Karşımızdaki çakallar, Kan içmeye gelmişti Anadolu’ya… O günleri hatırladığında, Beni kucağına alır, Bak yavrum derdi… O Sarı saçlı, mavi gözlü kahraman, Saati parçalanıp vurulduğunda, Ben yanındaydım. Paşam, yaralısınız, dediğimde, Sus, demişti, Sus… Sakın söylemeyin, Mehmetçiğe… Durmayın, Dönmek yok, Bayrak düşmesin yere… Ve.. Devam ederdi; Öyle zifiri ki karanlık, Göz gözü görmüyor… Yorgundu, Mehmetcik. Omuz omuza cephede, Birbirimizi kaybettik… Conk bayırından geçerken Sanki sel akıyordu diz boyu, Aman yarabbi, O neydi öyle, Sanki kan basmıştı, Gelibolu’yu… Puslu gözlerle devam etti; Herkes birbirini kaybetmişti, Zorla çıktım karşıya, Yorgunluktan bitkin bir halde, Tan yeri ağarırken uyandım, Dizlerim, kan revan içinde… Yavrum dedi; Anladım ki, Gece yorgunluğunda, Geçtiğimde, Su değil, kanmış akan… Bazen öyle gamlı, Öyle, dertliydi ki… O yaşlı gözleri, Al bayrağın dalgalanışı Sevinç yumağına çevirirdi. Bu al bayrağın gölgesinde, Genç ,yaşlı, kız ,kızan, Denizli, Erzurum,Diyar-i Bekir, Van… Her karışından insan, Yani… Anadolu’nun harcı var, derdi… Dede dedim; Ne oldu kardeşin Mustafa’ya… Ağladı, sildim göz yaşlarını yeniden. Oğul, dedi, Şehitlerin, her biri Mustafa Nereden bulacaksın, Toprağa karışmış, Kol, bacak ve kafa… Git, gör, gez oraları, Göreceksin kanla sulanmış toprağı… Neden derdim, neden? Ne işi vardı Çanakkale’ de Bizim mahremimize dalanların… Gülerdi; Geçmişte vardı, O zaman da vardı, Gelecekte de var olacak Çünkü; Onların derdi, Peygamberin övdüğü, Türk ve Müslüman… Onun için doymuyorlar, Döküyorlar kan… Ve… Göz yaşlarıyla döner; O gün, Yörük yoktu, Kürt, Laz, Çerkez,Türkmen, Hiç olmadı… Yürekler gümbür, gümbür Türk ve Müslüman diye atardı… Oğul, Bak mezar taşlarına, Sadece, Ay yıldızlı hilâl vardır… Aç yüreğin yeterse mezarı, Her dal köküyle birlikte, Kucak kucağa, sarılmış ALLAH’a yârdır. O topraklar ki, Vatan, bayrak, din, devlet Ve..Namus için, Çelik, kan ve baruta karşı direnen, PEYGAMBER’in övdüğü, Bir milletin yattığı, Mezarlardır… MUSTAFA GÖKGÖZ. (HASRETLİK- DENİZLİ 09/01/2011 |