HACIYATMAZ
memleketin birinde
şehrin orta yerinde yüksek bir iş hanı içinde sıra sıra oyuncakçı dükkânı duvarlar boy boy raf kutu dolu her taraf ön tarafı camekân arka yanı feşmekân hoşca bir mekân raflar dolusu kutu kutular dolusu oyuncak kimi ağaçtan kimi plâstik çektikçe sünüyor sündükçe lâstik kimi renkli hamurdan kimi cıvık çamurdan herbirinde bin emek kumaştan BEZBEBEK kurma kollu takma pilli kimi orta yerde zilli mi zilli tatlı dilli terekler dolusu kutu kutular da oyuncak kutular açılacak içinden çıkan oyuncak kiminle oynayacak bir kutuda HOKKABAZ tek başına oynamaz ip üstünde CAMBAZ oynatır da herkesi kendi oynamaz masa üstünde MADRABAZ yeşil çuhada KUMARBAZ tam bir DÜZENBAZ herkesi oynatır işi gücü gammaz son kutu raftan taa arka taraftan usulca indirilecek şöyle bir döndürülecek içinde çıkan oyuncak vitrine konacak ANCAK ; bu oyuncak ne alınacak ne satılacak bu oyuncak her mevsim vitrinde duracak yağmurda ıslanıp güneşte kuruyacak o bir HACIYATMAZ diken olur batmaz kurnaz mı kurnaz öyle oturup durmaz gelene ağam gidene paşam diyecek ilikleyip düğmeleri önlerinde eğilecek bir o yanı bir bu yanı yani her bir canı eğilip selamlayacak elinden bu gelir ancak dünya batsa bile bu dükkân hiç batmaz sırada bekliyor nice HACIYATMAZ Muzaffer YILDIRIM Kasım - 2009 |