Eylül Gözlerim
Gizlemedim özgür lügatleri
Her gördüğüm hüzne nehir oldum En ilk söyledim Kilitsiz düşlerimi Renklerin kördüğümünü izledim Hem de bir ömür boyu Figanlar devrildi üstüme İğneledim, Kıl ipine bağlı İnsanlık kimliğimi Gölgedeki takıntıları şerbetledim Bakıştaki ıssızlığı menzilledim Yalanlara, Yalansız yalan söyledim Tıpkı şairler gibi Zoru ezberledim Sorguladım, Sorgulandım… Başlangıç noktama dönmeyi kabullenemedim Ne yana gitsem iğreti düştü cümlelerim Üşüyen cesetler diyarında İşlerken aşk için ölmenin gerekliliğini Günahların masumiyetini örtünüp Gün batımlarıyla tanıdım zebanileri Uzağında kalsam da şimdi Kaybedilmiş bir ömrün son arifesiyim Kaşımı eğip yakmadım Kalbime yansıyan şavkın cemalini Ertelenen yenilgiler Zaferlerle sonuçlandırılabilir mi? Kaç çocuk acı çekmeden büyür ki Şefkatsiz bir anne ninni söyler mi? Günahlar hangi kaba doldurulur Bilmedim, bilemedim Karanlığın döşüne sıkılmış kurşundu benimkisi Nice kusurlar yüklendim Ama… Asildi, şah duran damar Uymadı aksanıma Köz yağmuru sebeplerim Uğrunda öleceğim bir yârim olsun istedim Demiri çürüten zehrini soludum yüzlerin Bela meclisinin önünde korkuları çelikledim Küfür ederek geçsem dedim Utandım Yeri deldim Sinmedim… Cesaretin yüreğini koydum aklıma Düşmedim inatlara Açıldı perde Gördüm İhtiras hâkimken şehvetin katlarına Hayvansı duygulardı soyunan İt doyuran koyunlarda Aşk soysuz talana gebeydi Mahremin çarşafı serilmişti ulu orta İhanetin kızaran ufkunda Çorak zevklerin dudakları ıslatıldı Çakal pay koparttı Meraklısını ayarttı yırtık bacak Şehrin mağaralarında Kadehler büyüttü engerekler Şahmeranlar türedi ün pazarında Örümcekler tuval oldu geyşaya Sütunlar esnedi Çamurlaştıkça Cleopatra Mayınlar döşendi Kıldan ince, kılıçtan keskin Maveranın tam ortasına İşte… Taciz edildikçe ürkek seslerin alımlı çehreleri İçim tırpanlandı Kanadım… Kaç kez yola çıktım ölmek için Ruhsuz tebessümler, Ardında çıplak ayaklı sancılar bıraktı Toprağa atılan tohumdum, çatladım Aklın yolunda Aciz in faciasına soyunan duygularımın Haşarı nesnesi ayaklarımı Başımın üstüne koyup Yıkımı mı yok ettim Uykuları titreten kalem kırıldıktan kez Bilirim, cellâtların duaları olmaz Sevdalısı olduğum kızıl şafaklar sönmeden Elbette, karıncalar çıkartmalı öçlerini Rahatlatmalı içlerini En acıyı güvendiklerimden aldım Ebabillerin taşıdıklarından öğrendim Kutsalın ibretini Azmin makamında ihtilal kaçınılmazdı Sabırla keskinleşti hançerler Tanıdıkça küçüldü devler Kapris sahibini kundakladı Sırat günahla inşa edildi Kaf, kurşuni bir sevdaydı Çalsın, söylesin, eğlensinler Kurtuluşum var Ziyan olmadan ömrüm Ey… Rahmeti doyuran söz Şahadet benim ilk hakkım Rükûdan başkaya eğilmez başım Önündeyim nura giden kapının Kavruk semtlerin kurşun kokulu sokakları yok artık Ağ kayaların berrak sularına dalıp Kırk gözeden arındım Avuçlarımda Zemheriden kalma güneş kırıntısı Nasibini bekliyorum Gün doğumlarının Ben hiç kendime ağlamadım Yuvayı terk eden güvercindi gözyaşlarım Yüzümde sonbahar Eylül gözlerim Arşa yükseliyor sefil yakarışlarım Katar, katar âminler dileniyorum Benimle yarışan mahcup beden İzine düştü derin vadilerin Eyvahlar sur oluyor Tövbeler örüyorken ukdelerim Kölesi olduğum sahibim Elbet ki açacak pencerelerini gök kubbenin Nicedir, Yüreğim aşk biriktiriyor Asuman duygularım sebil Bereketini istiyor sevgilerim Biliyorum Ölü kentte en çok ben öldüm Utangaç katiller gibi En çokta sevdiklerim vurdu beni Gidiyorum… Hani… Tek gerçek ölümken Yalan olan dünya Bir varmış bir yokmuş Ben değilmiyim yani… |
Yuvayı terk eden güvercindi gözyaşlarım
Yüzümde sonbahar
Eylül gözlerim
anlamlı dizeler kutlarım şairim saygılar