GİTMELİ....
Gitmeli...
Bu kentin ötesi yok Bu yaşantının da Bu günlerinde Gitmeli bu kentten Gitmeli bu diyardan Kaçmalı bu paradokslardan Çıkmalı bu günlerden Tez elden kurmalı yeni bir yaşamı Yeni bir diyarda, yeni bir mekanda Yeni bir doğayla Aynı düş güzelliğinde… Ve belki de yeni bir elveda’ıyla Acının, nefretin tadındadır yaşam Bir yüreğin burukluğundadır ve mısralar buram buram hüzündür Dilin ucunda öfke, umut’sa yarınsızdır. Dün, bugün, ötesi ve dünün ötesindeki yarın Koskoca bir kentin nefretini yaşadım bugün Her kaldırım taşı Her çay bahçesi Her telefon kulübesi Ve her neyse.. Bir kendime yanarım Bir sevdama Bir de o güzelim düşlerin tazeliğine Yaşamın o acı yüzünü Beynin bir köşesindeki Saklı hançeri hissetim. Meğer ne zormuş Bir düşün Bir yarının Bir yaşamın üstünü çizebilmek Ne zormuş katran gecelerin ihanetine acıyı yudumlamak ne zormuş… Dündar Sansur |
Her kaldırım taşı
Her çay bahçesi
Her telefon kulübesi
Ve her neyse.."
nefreti doğruran, besleyip büyüten kentler değildir
kentler masumdur
çay bahçeleri masum
kaldırımlar masumdur
içinde can barındırdığı süre...
gitmeli yine de
bazen
alıp başını gitmeli
o kentten
o kaldırımlardan
ama öncesin de
biz olmayan
ısmarlama 'biz' den gitmeli
kendimize varmalı
varabilmeli...
"Tez elden kurmalı yeni bir yaşamı
Yeni bir diyarda,
yeni bir mekanda
Yeni bir doğayla
Aynı düş güzelliğinde…
Ve belki de yeni bir elveda’ıyla "
ölmeli
yeniden doğmak için ölmeli ...
yanmalı
küllerinden dirilmek için yanmalı
bir feniks misali
yenilenmeli...
şimdi
ölmek zamanı
şimdi yanmak
dirilmek zamanı
mevsim bahar
tamzamanı...
saygı ile