Gökten üç elma düştü hepsini ben yedim.
Ağlarken ölürmüş bazıları..
Bildiğimiz çocuk işte. Birde kimin için ağladığını bilmeyen aynalar çatlarmış.. Sahi göz görür mü kendini, şerit değiştirirken gözyaşları? Gökyüzünün bacak arasında uçurum boyunda boşluk. Aynı nehirde iki kez yıkanmış yıldızların Ağzı burnunda güneş taşırmış anneleri. Gökten üç elma düştü, hepsini ben yedim. Gül-üşüm-ün yüzüme batmış dikeni.. Altıncı hissin karıncalı gösterdiği bir kainatta. Tanrı bir yerlerde unutmuş olmalı beni. Sizi bilmem ama ben gözlerimin içine bakabiliyorum. Bakarken, yalan söyleyebiliyorumda. On parmağımda, on yalan. Hepsini sayabilirim. Amuda kalkıp kalbimden öpmüştüm bir defasında? Ağzımla kuş tuttuğum zamanlar terk edilirdim. Bu yüzden koynumda yılanla uyuyorum.. Seviyorum dememe izin vermezdi ses tellerim. Sesim dilime çarptığında, kendini unutan bir balık gibi aptallaşıyorum. Aklı bulanınca kalbin, yeni bir aşk’a gebe kalırmış.. Öyle demişti; kendi içinde peydahlanan bir sancı.. Sahi mutluluk kaç kilo çeker çıplak kaldığında? İnsan sevişir mi kendi iç organlarıyla.? Bilmem ama ben öpmüştüm üç kez kendimi dudaklarımdan.. Yoldan çıktığımı biliyorum.. Sığamıyorum sokağın tavanına.. Kendime uygun kıyametler beğenmeliyim.. Ama önce parmak arası küfürler giydirmeliyim ayaklarıma. Yüzümün haritasında büyüyen ülke görümündeki tüm sivilceleri patlatırdım... Çünkü yüz üstü yakalanmak isterdim, çocukluğuma.. Şimdilerde, steril değil başkentim. İsmet BAYGIN 26.05.2010 |