YETER ANNE , SUS...Yeter anne,ne olur sus. Artık bana masal anlatma.. Benim masallarım savaşlarda, Kan revanda, Damla damla ağlamakta.. Aç çocukların, yetim bebeklerin mideleri feryat figan çığlıklarda büzülürken, Ben senin pembe masallarını dinleyip te mışıl mışıl uyuyamam.. Kanmam kaf dağlarının sahte rüzgarlarına, İnanmam asla,pastadan evlere.. Uzanıp ta avuç avuç karın doyuran kurabiyelere.. Paletlerin dişlerinde inleyen, kanlı düşlerle özgürlüğe uyanmayı bekleyen, Binlerce insan varken.. Senin iyimser masallarını dinleyemem,ben.. Söyle anne…..Alis hâlâ harikalar diyarında mı..! Evrenin hangi köşesinde eritildi kurşun askerlerim.. Ağustos böceği karıncaya küsmüş yıllardır çalmıyor kapısını.. Çirkin ördek yavrusu parmak kızın avuçlarına saklanmış.. Büyülü flüt ninnisi Güzel’de bitmiş,sihirli pabuçlar Çirkin’liklerde yırtılmış.. Tepeden gözler Alaaddin’in lambasıyla çelik çomak oynuyor.. Baktığım her yerde cadı kazanları kaynıyor,içinde cinler çaresizce ağlıyor.. Hansel ile Gratel’den çoktan beridir haber yok.. Kibritçi kızın hayallerinde kâbuslara dalan uyuyan güzel uyanmayacak artık.. Rapunzel’in saçları dökülmüş,penceresinde fareli köyün kavalcısını bekliyor.. Bremen mızıkacıları susmaktan yorulmuş.. Anka Kuşunun kanatları kırık,pollyanna’nın fosilinden medet dileniyor.. Kurbağa prensleri bukalemunlar öpmüş,keloğlan cankızı terk etmiş diyorlar.. Kırk Haramilerin yerini kırk bin eşkıya almış, Kırk katıra kırk menfâati kırk kere satır satır doğrayıp ta, Tilkilerin vaatlerine kanan kargaların seslerine yüklemişler.. Binbir Gece Masallarının yerinde çile yelleri esiyorken, Ben çocukluğumu nasıl yaşayacağım…Nerede yaşayacağım .. Söyle bana anne… Baban şehit oldu,artık seni göremez elini tutamaz diyorlar doğru mu anne…. Babam hangi masalda şehit oldu , anlat anne………. Benim oyunlarım vardı bir zamanlar, onları kimler çaldı anne.. Papatyalardan taç yapar takardık saçlarımıza sevgiyle.. Yoksa sevgiyi de mi öldürdüler bir sunağın kızıl mermerinde.. Mavi umutlara kucak açtığım salıncaklarım nerede.. Kağıt gemilerim hangi bataklığın diplerinde yüzmekte.. Rengarenk uçan balonlarımı hangi gökyüzünde patlattılar söyle.. Dokuz taşımı dizerken mutluluk kokan emek terimi bile çalmışlar habersizce.. Yakar top oynarken tuttuğum toplar can vermiyor artık kan döküyor anne.. Uçurtmalarımın cebinden misketlerim düşüyor insanların son nefeslerine.. Neden anne, neden….Neden şehirler kan ağlıyor durmadan söyle.. Evcilik oynayan bebeklerim ip atlardı neşe içinde,irem bahçelerinde.. Saklambaç oynarken bir yandan da erik çalar doldururdum ceplerime.. Ekşi ekşi yedikçe daha da tatlanırdı hayat çocuk gözlerimde.. Benim gülen çocuk gözlerimi ne zaman kör ettiler anne… Körebeye bağladığım mendiller şimdi yetmiyor bak gözyaşlarımı silmeye.. Gülmek isterken ağlatılmaya mı sobelendik yoksa biz anne…. Benim vurduğum toplar hep gol olurdu kale filelerinde.. Şimdi neden ateş gibi patlıyor anne…Binaların içinde… Sek sek oynadığım taşları alıp alıp birbirlerine atıyorlar. Oyuncaklarım paramparça olmuş ellerim kanıyor tutamıyorum anne.. Savaşların ortasında kaldım bezirgan başını çağır,çabuk gelsin…… Açsın tüm kapılarını kurtarsın beni, artık dayanamıyorum anne.. İçime işleyen,genzimi yakan bu kokunun adı da ne! Yoksa barut mu.. Topacımın ipinin insanların boynunda ne işi var anne.. Bu büyükler ne garip oyunlar oynuyorlar ,böyle.. Hani ! Oyunlar çocuklar içindi.. Anne … Hani ! Oyunlar bizimdi… Söyle onlara anne….Ya oyunlarımızı bize geri versinler, Ya da…. Bizim gibi oynamayı öğrensinler… Yeter anne,ne olur sus.. Anlatma yeter… Eğer anlatacaksan bana barışı anlat.. Mutlu bayramları , ağlamayı henüz öğrenmemiş gülen yüzleri anlat.. Kaldırımlarında unutulan bebeklerin olmadığı şehirleri , Daracık sokaklarından kahkaha sesi yükselen neşeli evleri , Çinko damlara düştükçe şarkı söyleyen yağmur damlacıklarını anlat.. Dedemin avuçlarıma bıraktığı akide şekerlerinin unutulan tadını anlat.. Sobanın üstünde dumanı tüten kestanelerin buğusunu , Ninemin yumağı ile oynayan kedimin sevinen yorgunluğunu , Cumbalarda postacının yolunu bekleyen gözlerin huzurunu , Zil çala çala gelen yoğurtçumuzu,sütçünün inat eden eşeğinin uyuzluğunu , Pencerelerimize sarılan hanımeli çiçeklerinin doyumsuz kokusunu , Tahta beşiğin içinde sallanan bez bebeğimin prangasız umudunu anlat.. Anlat …Anlat anne….Yüksek sesle anlat….Anlat kiiiii………….. Belki duyar da sesini döner gelir o güzel günler,tekrar geri………. Yeter anne sus,ne olur sus.. Hani ! Nerede pamuk prenses.. Hani ! Nerede eteğinde sevinçle dans eden neşeli cüceler.. Kimler kesti pinokyo’nun yalan söylerken uzayan burnunu.. Külkedisinin camdan ayakkabıları yüreğime tam onikiden batarken, Kırmızı başlıklı kızın hikayesini gülerek dinleyemem,ben.. Eğer anlatacaksan bana sakalları beyazlamış ceninleri anlat.. Dağlarda kuş seslerini susturan mermi seslerini anlat.. Mayın kokan tarlalardan Allâh’a uzanan mayıs çiçeklerini anlat.. Demir leblebiler ile beslenen al rengi çocukları anlat.. Yemyeşil dünyamızı zindan karasına boyayan o zalim ressamları anlat.. Eğer anlatacaksan bana avuçları baston kokan bebekleri anlat.. Güvermiş meşelerin can verdiği is kokulu ormanları anlat.. Gözyaşı güllerinin açarken gözlerde ki düşleri öldüren dikenlerini anlat.. Hunharca katledilmiş geleceğimi maziye gömen kirli elleri anlat.. Zamanı zehirleyen akrebin yelkovana ettiği ihanetleri anlat.. Masum çocukluğumu masal ağacının dallarında acımasızca idam edenleri anlat.. Anlat anne….. Susma…Anlat… Ben yaşamak istedikçe… Ben yaşamak istedikçe… Bana ölümü özletenleri anlat… Bana ölümü özletenleri anlat… Bana….Ölümü….Özletenleri….Anlat………. ecedemet... |