tüylerimi henüz aldımannem eski bir yüzüyle – muhtemelen 70’li yıllarda konserve yaptığı - kırışıklıkların ellerindeki mürekkebe dökülemediği sesiyle o hapları içmem gerektiğini anlatıyor uzun uzun, söylediği ince bağırsaklı yalanlara kendi de inanmıyor. bildiğimi biliyor… tahin ve pekmez tekerlekli sandalyelere mahkum bitkilerin hayvanlarla konuşamadığı yüzyıl göz kapaklarıma iki grup hakim ki kan dökülecekse içime akmalı kasıklarından süzülerek aşkı tek ayak üstünde duvarına işediği camide dövmeli kalbe ihanet ettiği yerde on üç yaşıma kadar kuşlara gönderilmiş bir peygamber zannediyordum kendimi keşke uçmama izin vermeseydin anne ve uyanmam için nikotin ve alkolün, ceplerimdeki deliklerin üst geçitlerin ve uçurtmaların dışında bir neden olsaydı belki de kendime gönderilen son peygamberdim intihar etmemem için karşımda sevimli bir azrail duruyordu - ve ilkokul öğretmenim “oku!” dedi aslında tanrı iyi bir şey en azından ısrar etmiyor - biliyorum the cure ziyaretime gelmeyecek -you couldn’t love me more- sidik torbamdaki bacardi – cola bitmek üzere genlerimi bütün güzel kadınlara bağışlayacağım bkz. kainat sonsuzdur ve tümevarım yine de dünyanın şımarık bir orospu çocuğu olduğunu ispat etmeden bütün duyularımı kapatamam çocukların bile iki kurşunu vardır lisbon psikiyatri kliniği, 9 aralık 1999 |
Bravo.Kutluyorum sizi.
Saygılar.