Son Gün YaprağıI Yol yokuşdur cepte kuru bakır Baş saksıdır çiçek açmaz ağrır Ağırdır Zordur taşıması kaşıması Kar tatlanır buruk acısı İçe siner yenmemiş Çileğin kokusu, rayihası İçilmemiş ıhlamur Taze taze eser Bet beniz atar Buz çeker surata Soğuk bir hale Kulaklar kızarır Parka çeker eller Yürünür koyu renkli Perdelerden sızan ışıklar... II Düşer yüze odalardan Avizeler gölgeleriyle Bacalar Agop babanın Kalın dudakları gibi Duman üfürür sokağın Çamurlu yollarına Eller cepte Şimdi bir titreme Havaya uyum adına Çıkar ağızdan sıcak Bir alışverişdir ahenk Biraz karşıdan Biraz kendinden olan... III Soluklar çiftleşir sonra nedense Yüreğe girer biri Soğuk kirlenir Tartar gönül, almamakta direnir Yağmura döner kar, çiselir Böylesi bir dönekliğe ancak İstanbul’da rastlanır Ruh, iklimi de ayartır Yolları karıştırır Birden goşist olur da kalp Fırtınalara gömülür Gönül adası IV Kabarır dalgaları İç denizlerin Coşar rüzgarlarında Şişer göğsü yelkenlerin Acı duyan organ edasıyla Suskun, boyun bükük yürünür VI Yarın ne getirecek doktor? Heybesinde ayrılık, kavga, yalnızlık Yaraların kabukları dökülecek Yoksa ellere düşen o son günün yaprağı Ondan doğan aşkın anısına Yalan bir ceset mi sürüklenen Düşlerden arta kalan... |