ANACIĞIMAnacığım; sen gittikten sonra büyüdüm ben, hatta olgunlaştım da ne yapıyorum biliyor musun? roman yazıyorum/yaşadıklarımız sığmıyor içine bir an yüzünü gözümün önüne getirdim de o çimen yeşili gözlerine diktim gözlerimi ‘hadi oradan deli kız; senin başka işin yok mu?’ dediğini duyar gibiyim ama sen ne dersen de bu romanı mutlaka yazıp bitireceğim içini bizle doldurarak... Neler yazdığımı merak ediyor musun? her şeyi yazıyorum! her şeyi… hani şu senin kasaya sıraladığın pembe domatesler vardı ya o domatesleri yiyeceğimden değildi aslında sana dokunabilmek için isterdim onları senden işte şimdi o pembe domatesleri tulumbamızın başından sabunumuzu kapan karakargaları bile yazıyorum Bir tek sana sarılışımı yazamıyorum neden bana hiç sarılmadın anacığım? işin mi çoktu, ya da çok mu soğuktun? oysa ben sana karşı o kadar sıcaktım ki sana dokunabilmek için her şeyi bahane ederdim keşke bir gün bütün işini gücünü bırakıp da bana sıkıca sarılsaydın sokulup koynuna sarılsaydık... Bugün kendimi öyle yalnız hissediyorum ki sesini duymayı, sana dokunmayı öyle çok istedim ama yoksun artık... Yine de sen varmışsında gelecekmişsin gibi özlemle yoluna çıkıp, her karaltıya baktım herkesler geçti de anacığım bir tek sen geçmedin o yoldan her tıkırtıya kulak kabarttım bütün sesleri duydu da bu sağır kulaklarım bir tek senin sesini duymadı/duyamadım be anacağım... Şimdi ben; yalnız, çaresiz ve sevgisizim buralardayım anacığım sana öyle çok ihtiyacım var ki yeniden dünyaya gelme şansın olsa sen bana sarılmasan bile, ben sana sarılacağım hem de sıkıca… o pembe domatesleri söğüt ağacının altına boşaltıp ayağıma sarı çizmelerimi giyip hepsini çiğneyeceğim böylece, seni benden almalarının cezasını onlara ödeteceğim! Hani bir gün çok hastalanmıştım da herkes öleceğimi sanmıştı ya işte o zaman ben hasta yatağımda yatarken sen bir köşede sessiz/sedasız ağlıyordun ya kendi kendine mırıldandığını duymuştum Diyordun ki; ‘’ah benim sarı kızım, sana bir kez olsun sıkıca sarılamadım/öpüp koklayamadım/İşte şimdi, bu garip ananı bırakıp gidiyorsun ben sensiz neylerim? neylerim sarı kızım/kime ne derim...!’ İşte o an; hayata sıkıca tutundum zaten yalnız ve gariptin bir de ben gidip de seni yalnız ve kimsesiz bırakmak istemedim hızla iyileşmeye başladım ara sıra yatağımın kenarına gelir zaten burnuma kadar örtülü olan yorganımı örtermiş gibi yapardın bana dokunmak/beni öpmek/tenimi koklamaktı amacın ah anacığım... Neydi aramızdaki aşılamaz uçurum neden bana sarılamazdın? yoksa anacığım; babamın intikamını benden mi alıyordun? bana her dokunuşunda/babamın sana yaptıklarını mı hatırlıyordun yoksa... Oysa; suçum/günahım yoktu bunu sen de biliyordun ben her şeye rağmen, hayata sıkıca tutunup iyileştim seni yalnız bırakıp gitmedim/gidemedim ama sen bu koca dünyada beni tek başıma sevgisiz ve kimsesiz bırakıp gittin/gitme diyemedim... Söyler misin anacığım; şimdi ben neyleyim alamadığım sevgiyi nasıl vereyim kimlere sarılayım benim kolum, kanadım kırık biliyor musun? hep de kırık kalacak beni saracak sıcak bir kucak yok sen bile beni sarmamışken, eller beni sarar mı anacığım? Sararmadan nefesim sarıp/sarmalanır mı sarı kızın... Emine Uysal/23/07/2010 |