BİR GÖKSOY ŞİİRİ 12 MART 1972 SEVGİLİ AMCAMIN ANISINA 04-07-2007 RAHAT UYU YANIK TENLİ KAYTAN BIYIKLI ADAMŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Şiirimin hikayesi 12 mart 1971 de ankara mamakta başladı ve trabzon tonyadan kastamonuya uzandı ve hala devam eden bir hayatın öyküsüdür bu şiir içinde yer alan tüm insanların sevgisine layık olmak dileği ile... KISA PAÇALI ÇOCUK Radyoda türkü dinliyorum Sahi bu radyo Ne zamandan kalma Anımsadığım Çocukluğumdan kalma Lambalı bir radyo Elma mevsiminde Kırmızı elmalar altında Muzaffer Sarısözenden alınma türküler 12 mart Hapishaneler Ve Nedensiz ölümler Sürgünler Yamacına oturup Vadisine baktığım gökırmak Kim bu kısa paçalı çocuk Öfkesini yağ tavasına batırıp Usul usul demleyen Acele etmeden Çiğsilemeden Uzun bir yolculuktu Bir yanda Karadeniz Bir yanda dağlar Kuzu başımıydı o dalgalar Maviye inat Kar beyaz açan papatyalar Sahi Bu yolculuk nedendi Feka bir minibüse sıkış tepiş Soluksuz kalmacasına Kuzu başı dalgalara dalmacasına Binmek Binerken direnmek Niyeydi Sahi niyeydi Kontrol noktası havza Adını unutmadığım Kendisini görsem Silik anısından başka Hiçbir tuğlasını anımsamadığım şehir Neden dört duvar içindeyiz Kim açıyor demir kapıları Açlığımı kışkırtan Bu nefis kokuda nereden geliyor Ben Kısa paçalı bir çocuk Çok ama çok Uzundu o yolculuk Rüzgar bildiği Tüm zeybek türkülerini Fısıldıyordu Kaytan bıyıklı yanık adam Buğday biçiyordu Tırpan her daldığında Sarı denize Başaklar deste deste düşüyordu Adamın içinden askerler geçiyordu Yün haki renk üzerine Kırmızı şeritli Güneş altında kan tütüyordu Çanakkale Balkan Kuvayi milliye Geliyordu Sahi O şiirleri Kim Yazıyordu Bir ahlat ağacı yan gelmiş Bozkıra Sıcağa İnat Ediyordu Dalında bir ala karga Uçmaya korkuyordu Kısa paçalı çocuk Yolları kesmiş Bekliyordu Öfkesini içine değil Yağa yatırmış demliyordu Kaytan bıyıklı Yanık adam Zeybek dalışıyla tırpan sallıyordu İçinden Şiirler Kınalı keklikler gibi geçiyordu Burunlu vabis Çoktandır rektefiye istiyordu Kısa paçalı çocuk Yorgun motorun Üzerinde oturuyordu Telefon direkleri Yorgun vabisle yarış ediyordu Sahi Direkler nasıl hareket ediyordu Yol üzerinde Karıncalar Telaşsız Buğday çekiyordu Kağnılar ‘Afyona doğru’gider gibi Kağnılar ‘Elifin kağnısı’gibi Karıncalara inat Yakışırcasına acırcasına Ağıtlar söylüyordu Kısa paçalı çocuk Nereye Ve Neden Diye Kendi dünyasına sövercesine Baktı Sıkı sıkı Tuttuğu cep aynasına Zayıf bir yüz Üzerine iki elmacık kemiği Daha fazla bakamadı Kendi Gözlerine Bakabilseydi Görecekti Karası kara akı ak değildi Nereye dedi kendi kendine Biz nereye Gece yarısı Rakı masalarını anımsadı Sarhoş ağızlarda Özgürlük nidalarını Annesinin Kapı ardına dayadığı Kızıl ağaç dayanağını Hangi kasetti o Üzerinde yazı olmayan Kızıl ağaç dayanağı gibi içinden Kızıl türküler geçen Yüksek sesle dinlenmesi yasak olan Ve de Kısa paçalı çocukça ellenmesi yasak olan Sahi O kasette ne vardı Aynasını Arka cebine koydu Yollar uzun türkülerde uzuyordu Muzaffer Sarısözen Bir elma bahçesinde Ankara radyosundan Türküler söylüyordu Sahi Türkülerde uzayan yollar Yolcuları gibi yorulurlar mı Vabis Son kez istemeden Bir yol aşığı gibi Kısa paçalı çocuğu bıraktı Yol kıyısına Toprak yolun Sağında bir kulübe Solunda aşağı ince bir yol Ak saçlı dedenin Kıyma tütünden sarma sigarası gibi Kadın Ürkek baktı çevreye Elinde iki parça denkle Öyle yabancıladı ki kendini İçinden Göz yaşı Sele kapılmış toprak gibi geçti Kısa paçalı çocuk Bir koşuda indi yolu Ve Öylece kaldı Gök ırmak aşağıda Yüzünden süzülmeyen Ama içinden yıkarak geçen Göz yaşı gibi akıyordu Çocuk annesine baktı Mavi gözlerine Çocuk babasına baktı Kara gözlerine Neden Diye sordu kendine Ve Sürünerek Ve Tahta köprünün geniş aralıklarından Gök ırmağa küfrederek geçti Öte yakaya Kağnılar buğday çekiyordu Çeltik göllerinde Sivri sinekler Kadeh kaldırıyordu Gelenlerin şerefine Sarhoş masalarında Özgürlük nidaları atılıyordu Sahi Neden Sarhoş masalarında Özgürlük nidaları Dere yeli Hafif Serinliği ile karşıladı Gelenleri Buğday biçen Kaytan bıyıklı Yanık adam Şiirlerini buğday tarlasında bıraktı Zeybekliğini Bir ceket gibi giydi üzerine Koştu gelenlere Sahi bu ev nasıl bir evdi Kısa paçalı çocuk Ağaç merdivenlere tekme atarak girdi içeri Odanın solunda Geniş Bir ocak başında Kınalı saçları Yüzüne Zemheri tipisi vurmuş Gibi Bir kadın Ocakta Taze pancar kaynatıyordu Odada çıra kokuyordu Yaşlı kadın Sarıldı çocuğa Çocuk kaynadı kadına Kollarının aralığından Baktı Mavi gözlü kadına Kadın Korkuyordu Kadının içi hala Bahar yağmurları gibi Kesilmeden ağlıyordu Yaşlı kadın Döndü Kara gözlü oğluna Senin için neler diyorlar Demeden daha Kara gözlü oğlu Ocakta Ateşe baktı Ekmek Aş Hak Dedi Anası sözünü kesti Babanda böyleydi Yaşlı kadın Mavi gözlü geline baktı Gelin Çamur karmış evi sıvamaktaydı Radyoda Muzaffer Sarısözenden Türküler çalmaktaydı Kısa paçalı çocuk Bir gazete parçasına baktı Yakışıklı bir adam Parkasının yakasında kürkler vardı Resmi Arkasını hamurlayıp Duvarına astı Sahi O yakışıklı adam ne yapmıştı Neden gazetede resmi vardı Güneş taze sıvanmış evi kurulamaktaydı Adamlar toplanmış Kireç söndüren kadına bakmaktaydı Çocuk Adamlara doğru yürüdü İçlerinden biri Bunun babası hain dedi Bir diğeri Dönemez dedi artık geri Gelsin de bizim davarları gütsün dedi bir diğeri Anlamadı Çocuk Baktı sataşanlara Yattı akşam olunca yatağına Uyuyamadı Kalktı İdare lambasını yaktı Genzine gaz yağının dumanı kaçtı İdare lambasını Dayadı Duvardaki resmin önüne Hain diyordu Resmin altındaki yazıda İşte O zaman Buldu soruların yanıtını Ama anlamadı Sarhoş masalarında Özgürlük nidalarını Bir gece yarısı Korkarak uyandı çocuk Mavi gözlü kadın Uyuyordu Uykusunda düş görüyordu Düşünde Kocası söz dinliyor Başkalarının işine karışmıyordu Çocuk güldü bu düşe Böyle düş mü olurdu Sahi Okuduğu tüm kitaplarda Neden insanlar eziliyordu Neden her köyün Bir ‘Abdi Ağa’sı vardı Bir tüfeği olsun istedi çocuk Dağlara çıkarım dedi Mavilere kaçarım dedi Radyonun pilleri Neden çabuk bitiyordu Türküleri Neden Doya doya Dinleyemiyordu Gündüzleri Neden ’İnce Memet’köye giremiyordu Ne çok soru vardı Ne az yanıt Kaytan bıyıklı Yanık tenli adam Bir başka buğday biçiminde Tükenmeyen şiirleri gibi Tükenmeyen Öykülerini de anlattı Aşk dolu sevgi dolu Öykülerini Sahi Aşk, sevgi sahiden var mıydı Gözleri doldu Kaytan bıyıklı adamın Buğday biçimi gibi Kendir kokusu gibi Nede çabuk geçmişti Haziran sonu Dut zamanıydı Nasılda kucaklamıştı Soluğu kesilircesine Reçel gülleri Güneşe karşı Nasılda gizlemişti sevişmelerini Kısa paçalı çocuk Radyosunu aldı Çatal elmadan Çatal elmadan üveyikler havalandı Bir öyküsü vardı Çatal elmanın Elmaları kırmızı Ama bir başka kırmızı olurdu Dişleyip de vermişti sevdiceği Kırmızı elmayı Sevdiğine Sevdiği gözleriyle sevişmişti Dişlerken Kırmızı elmayı Sevişmişti ya sözünde durmamıştı Tuttuğu gibi dalı Ayırmıştı ikiye Çatal elma İki ayrı dal İki ayrı yürek gibi Yaşamıştı Radyoda Muzaffer Sarısözen den türküler Türkülerde Elmalar vardı Kısa paçalı çocuk Çatal elmaya baktı Çatal elmadan Mavi bulutlar kalktı Radyolu günler geride kaldı Artık bir pikabı vardı Pikapta bir kırk beşlik Dönüyordu Kırk beşlikte bir yanık ses Harman yeri gibi tütüyordu Sahi O yanık ses Hangi türküyü söylüyordu Muzaffer Sarısözen artık Elma bahçelerinde Ankara radyosundan Türküler söylemiyordu Pikapta kırk beşlik Kırk beşlikte Selda Bağcan Kızıl dereden Zap suyuna geçiyordu Kısa paçalı çocuk İdare lambası aydınlığında Geceler boyu Duvardaki parkalıya bakıyordu Ancak İçki masalarında Özgürlük nidalarını Hala anlamıyordu İki uzun kol İki koca el Bir mezarlıktı geçtiği yol Dayım dedi Esmer kadın Soluksuz bırakmacasına Taraş elması gibi Koparmacasına Saçlarına dere yeli gibi daldı Elleri Yüzü öyle bir gülümsedi Bu gülümseme Esmer kadına Ödenmesi imkansız bir borç gibi Yerleşti Adı saçlarının dere yeli O iki koca el Yayla çayırı gibi Rüzgardan başka Hiçbir şeyin Değmediği Saçlarına öylece gömüldü Kısa paçalı çocuk Dayısı olmuştu bile Kara kadının Yaz sıcağında Mezarlık ortasında Dayısının yanı başında Sahi kırmızı yumurtayı Hangi tavuk yapardı Evde kalmış kızlarıyla O koca ev Nasıl dolardı Anılarında Derince duran bir yutak gibi.... BU ŞİİR BEN YAŞADIKÇA DEVAM EDECEK...12 MART 1971 |