kırıntı
Ölmüş kime ne beyaz kelebek
Yol kenarında ben ayakta Ne bir cenaze merasimi ne bir gözyaşı Vardı yoktu bu basitlik yitip gitmek karasal iklimlere itilmiş bir yaşam sindirilmeye müsait aciz vücutlar yaşama içgüdüsü eteğimden çekiştirip ısrarla söylecek bir sözü var yaşamalısın sen güzel bir şey söyle yeniden çığır olmazsa bir kapı açılsın söyledim birkaç kez İstanbul kadar kaldın aklımda gemiler canım gemiler getire getire uzak denizlerden gemici düğümleri tayfaların yalnızlığını getirdiniz bana neylerim kim neyler köpük köpük sönüyor ışıklar bir baş ağrısı bu şehir yutulacak tek bir hapı var alışır diye söylemiyorum işin kolayı bu tüm ögelerimi bilir sokaklar herkes kendi hikâyesini etiketledi şehre hangi kuş özlemini duyar kafesine sahibine diş gösteren köpek işte bu şehir her defasında aynı şeyi yapıyor bana dönüp durmak yeni bir köprü o zaman iki yakam bir araya gelecek mi aynısıyım yolculukların Avrupa Anadolu ikiniz bir oldunuz ikinizden sadece yalnızlık yenisini alıncaya kadar eskisini kullanma hakkı var bedenimin eski yeni iki resim arasında yedi fark ilki gözlerin öyle manalı bakmıyor artık İstanbul yedinci kaldırımlarında bir başka yaşam dedim ya benden daha eskisin sözüm geçmez sana şansa bak en çok sevdiğim şarkı çalıyor radyoda uçurumun kenarında iteleme mesafesi kadar yakınım sana ah geçmiş zamanlar bak bu sefer bir İstanbulluk yap sesini kısarak dinle beni nüfus cüzdanımın maviliğinde hala bir resmiyetim olduğuna göre bir ortak tarafımız kaldı seninle yaşamak bir erteleme daha isteyebilirim içinde sen olan güzel kafiyeler olan şarkılarda uydururum biraz daha gücüm varken nizamiyken duruşum umutsuzluğa dair tüm kırıntılarımı sindiriver içine dedim ya sen benden daha eskisin benden daha keskinsin. Beyaz kelebek avuçlarımda Şehrimiz aynı Ne bir cenaze merasimi ne bir gözyaşı Vardı yoktu bu basitlik yitip gitmek |