GÖKKUBBE ALTINDA
Bir kuş sesi deliyor
Kulak zarımı ansızın. Sonra; Canhıraş feryadını duyuyorum Yalnızlığımın… Kağnı gıcırtılarını duyuyorum Nereden geldiğini bilmediğim. Uzaklardan çınlayıp gelen bir şarkı Hüznü alazlayıp geçiyor, Unutulmuş sevdaların.. Puslu bir gökkubbe altında… Sonra; bir güvercin Nereden çıktığını bilmediğim. Ağzında bir zeytin dalı, Göstermelik. Belli ki inanmıyor aslında barışa, Binlerce ölü can üzerinde Kanat çırparken umarsızca… Sonra; Zeytin dalı kana bulanıyor Yeşilin kan kırmızıyla buluştuğu yerde… Bu kez canhıraş feryatlarım Kin olup balkıyor Gözlerimden damla damla, Doğanın utancı insanlığıma. Kurşuni bir gökkubbe altında… Sonra; çocuklar görüyorum Gecekondu sokaklarında, Yalınayak… Yoksulluğun koynunda unutulmuş, Zeytin dalının kana bulandığını bilmeyen Çocukları görüyorum. Yadsıyorum gülüşlerini önce Sonra, Bende de olabilseydi çocuk yürekleri diyorum.! Yalnız bende mi? İki dudağı arasından, ölüm fermanı veren, Sizlerde de olsaydı.!!! Zenginliği, Namlunun ucundaki gayretkeşler Sizlerde de olsaydı bu yürek.! Yoksul çocukların kahkahası sinseydi, Paslanmış dudaklarınıza. Uçurtmalarını, ödünç verselerdi bize. Kana bulanmış zeytin dalını Arındırıp kandan , zulümden Yine simge yapabilseydik barışa. Ve; Yüreği parçalanmış güvercine, Hayat verebilseydik yeniden. Onca ölü canı diriltip, Açabilseydik kollarımızı sevgiyle Dostluktan yana olabildiğince.!!! Ve; zeytin dalını Bağlayıp uçurtmalara, Salabilseydik, Bulutlara arkadaş olsun diye. Milyarlarcasını hemde. Mavi, masmavi bir gökkubbe altında, ÖZGÜRCE.!!!! Birgül KIZILKAYA 2010 İZMİR |
Kendi zamanlarına acımadıkları gibi başkalarının zamanına da saygıları yok.
Barışa çağrı.
Ancak bu kadar yazılabilirdi.
Kutluyorum.