Bir hüzzam yerine nihavent sun!Hasrettiğin edebi halin Ne kadar muvazeneli ahvalin, niye ahenksizim İzlediğim yollar çok yordu, vefasız nefesler ne kadarda korkuttu Ülfet unutuldu, erdem müşkülü kordu, basiretsizlik artık adeta bir ordu, aşk soldu Dile gelen söz, öz olmayınca Vicdanın bakirliği hal için gülü koklatmayınca Ne kadar damarlarda kan, durmadan aksa da, fazilet ne uzakta Adam olmak olaysa, han ne kadar yalnızlık yaşasa da korkma, insan olamadıkça Pencerem yine bomboş kaldı Umudun yolculuğuna çıkan kuşlar kanatlanarak rızkında farktı Umut nite hardı, niyet bu bakımdan sevdaydı, aşk illaki olmasaydı İnsan olmak ne kadar aktı, merak sultandı, akıl rakstı, tefekkür ilzam olan sanattı Çıktım yine tepelerin kıdemine Seyre daldım hali fakirliğimin sahifelerine, hüzün çöktü yine Derlediğim güfteler içimi titretti gene, rast eserler yakışmıyor bu hale Gözyaşları düştü sineme, nefeslendiğin hicran niye, ıstırap çekmek ne müşkül hadise Rengârenk açan laleleri gördükçe Gülün naifliğini süzdükçe, ayetler ahvalimden sökün edince Hatıratı koklamak başlıyor gene, terennüm ettiğim fütuhat anıyor yine Her sebilin hazin hikâyesi, surlarda fakirleşen aşiyanın kalesi ve bülbülün aşk nefesi Ummanın serhatlığını hatırlattı Kim ona bandıkça, dalgaların sancısıyla yandıkça aşkı yaşattı Yalın ayakların çilesinde, sabi nefesin hüznünde, çileye ram olan nisa ardı Artık her bir yanda neme lazımcılık başladı, küresellik adına ne hinlikler pazarlandı Mustafa CİLASUN |