Mühürlü Sus
Bir kadın
Sessiz ve solgun… Bir büyü adeta dudaklarda. Panzehiri ise uzaklarda Evi çeviren çitlerin ardında Evrenin içinde hapsolmuş düşleri Kendi de o evrende Düşleri de. Ne yazık ki Ayrılmış ikisi içinde İki, dar hücre. Kadın suskunluk… Sorsanız kendi bilmez Kaç tarlaya bedel Beyaz teni? Ah, böyle miydi evi? Bir annesi, kendi gibi çaresiz, Bir de babası, tüccar edalı… Geriye kalan ise on kardeş. Beşi henüz ispatlayamamış varlığını Ki kendisi de onlardandı. Satıldı birkaç kıraç araziye. Üstüne ne düğünler yapıldı Gündüz gece. Gitti hiç bilmediği bir eve, Kendi gibi üç kadının olduğu Sürgün köye. Karşısında bir adam… Sanki tüm bu büyü yapan, Kendisine satılan. Dünya yumdu gözlerini. İşte… Eziyordu filler “gelin”cikleri. Hapsoluşlar, yok oluşlara sebebiyet verir. Bir yokuş vardır Açamaz gelincik. Bir de yok oluş vardır. Ah daha gencecik Yok, oldu bir “gelin”cik daha, Bir kırda. Biraz kan… Biraz acı… Gerildi mühürlü çarşaf dama. Ki görsün herkes Bir fil tarafından Ezildi bir “gelin”cik daha. |