UŞAKLAR
Yollara düştük,
memleket sevdasına. Göğsümüze sıraladık, kuşunları dizi dizi. Azgın Karadeniz’de batmasın diye, cephane taşırken Urus’tan, muskalarla donattık , takalarumuzi, Kan doldu çarıklarımıza. Tuz bastık yaralarımıza. Bir o cephe bir bu cephe, Mavi gözlü devin ordularında, ölerek diğer gardaşlar gibi. Kurtardık soysuz itlerden, memleketumuzi. Ha ha ha uşak. Ekmeğimizin peşinde, gurbeti gurbet kere, çarparak mislini misline, fındık dallarının, yanaklarını okşadığı patikalardan , inerek dere boylarına, şehi şehir ülke ülke, terkettik yaşamak için, cennetumuzi. Ha ha ha uşak. Kırmızı bulutlar geldi, dokuzyüz seksen altıda. Elmalar kiraz kadarken, döküldü dallardan, Diktiğim ilk ağaç kurudu. Hem de yağmurdan! Yetmedi. Demleye demleye içtik, zehri keyfi afiyetle. Ha ha ha uşak. Globalleşmek adına, kapılar açıldı ardı ardına. Sarı sarı kadınlar, düştü sokaklarımıza. İçini onlara yedirdik fındığın, kabuklarını, kadınlarımıza. Çürüdük güle oynaya, fetvayı verdi okeye dönerken, Ofli imam: Ula uşaklar Bu Urus’un atasından çok çektik. Şimdi karılarından.... İntikam... intikam.. ha ha ha uşak. Uzun saçlı, uşağı aldı en son. Ölüme giderken, güle oynaya, şarkılar bıraktı, ağaç dallarına, ’dere boylarına’ Ölüm, bir baba gibi tanıdık ama, çok acıdı canımız... Ha ha ha uşak. |
memleketumuzi."
Doğru söze ne denir ki..
Sadece kutlanılır.
Sağlıcakla.