DAĞDA TEFEKKÜR
I
Gecenin ikisi... İkisi ayrı yerlere düşmüş en parlak yıldızlar bakışıyor. Bak, ışıyor lacivert gökyüzünde! Gök, yüzünde kızaran bulutlarla kaplanıyor, gitgide... Git, gidebildiğin kadar, sevgili rüzgâr, pürneşe; dolaş dünyayı, yıldızı, ayı; selam götür güneşe! Gün eşe kavuştuğunda; gece karardıkça, dağ kararıyor... Dağ, kar arıyor, kış yakın. Yakın ışıkları, pencereleri açın! Açın avuçlarınızı çiseleyen yağmurun altına! Altına dönen ekinler için şükredin, tohumların çatlaması için dua edin, sicim gibi rahmet insin! İnsin ve canın kurtuluşu için yakarın! Ya karın üstünde sürünen sürüngenlerden olsaydık? Olsaydık da mertebe bulsaydık, Allah katında! Katında yatında safa sürmeye gelememiştik hayatın. II Hay, atın gerçekleşmesi zor hayalleri uzakların uzaklarına, uzun kollu sapanlarla! Sapanlarla oturup kalkmayın! Kalkmayın, toprağı taşı götürmeye; taşıyamazsınız, sırtınıza vurduğunuzda! Vurduğunuzda başınızı, başucunuza dikilen tahtaya, aklınız gelir başınıza! Başınıza üşüşünce melekler, ne diyeceksiniz, sorguya çekince? Çekince içiniz yanacak; mirasçılar, bankadan paranızı; malınız mülkünüz üzerlerine geçince! Geçince iğnenin deliğinden, dönünce ipliğe, ipince... İp, ince ince sorulmuştu, hamala; hesabını verememişti! Verememişti, eli cebine gitmemişti de pişmandı nicesi toprağın altında! Altın da faydasızdı, elmas da pırlanta da yakut da; evlat, mal, mülk; tapular, yapılar fayda etmiyordu! Etmiyordu kimse kimseye, kendisinin yaptığını! Yaptığını yıkıyordu, ölüm; orada çekiyordu! Çekiyordu aklı olan hırs ve tamahtan elini! Elini gününü de düşünerek yaşıyordu. Yaşıyordu, nasıl yaşanması öğütlendiyse, İslamiyet’i o şekilde! Şekilde görüldüğü gibiydi durum işte! Onur BİLGE |
bitmez tükenmez kelime hazinenizle kelimeleri konuşturmuşsunuz,
yüreğinize kaleminize sağlık.
selam Ve dua ile.