DÜŞ'TÜK... DÜŞTÜK.
Kendine yalan bir senaryonun iki oyuncusu ‘biz’
Kendine yaban… Başını aklına al.. düşün… Figüranlığımızı aldatıp, bir hiç’e baş(rol) olmak Yok sayıp bütün var’ları Ve var say(n)ıp yok’luğumuzu Daha kundaklarken ölmesiydi bir düşün… Ölü toprağı aklımızı asır sanıp Düştük yolların yolsuzluğuna Oysa uçurumlarım vardı benim.. acemi hırsız Sen büyütürken sırat çizgisi avuçlarında baharı Yaprak dökümü ömrümün ölmeyişinde yanıyordum ben Kan.. revan.. içimde Gün gün… Düş’tük bugünün yarına mirassızlığında Çareysem çaresizim…! Ne çok istedim sen aşkı ömrüne yapıştırırken ölümü an’ıma kazımayı Ve ne çok istedim ben’i gözlerine gömerken o ‘ben’ değil demeyi Sus’a yaslanıp, kaçıncı kez sırtımdan vuruşum bu kendimi! Pılısını pırtısını toplayıp gitmiş bir mutluluğun Arkasından su dökmekti ellerimizin bir oluşu… Musalla’ya düşürüp dilimizi Kendi cenazesinde namaz kıldırdık aşka Ah! Aşkı k-andırmasaydık… B-aşımız kalmadı Kıtlığımız sağ selamet… … Düş’tük… Düştük… Ekim 2009 ’’ÇıĞLıK’’ |