MEHTAPŞiirin hikayesini görmek için tıklayın 1969 yılında Mardin ili, Kızıltepe ilçesine bağlı,zeytin İncir ve tütünüyle ünlü bağlı, bahçeli Üzeyir diye bir köyde çiçeği burnunda, heyecan dolu bir öğretmenim.İki çocuğum var. Biri erkek,biri de kız. Mehtap adını taşıyan küçük kızım henüz altı aylıktı. Çok güzeldi,derlerya : "kuzguna yavrusu enka görünür".diye..Mehtap gerçekten güzeldi.Eli, ayağı düzgün, yüce Mevlam nakış nakış,oya oya işlemiş,yaratmıştı. Kara kaşlı,kara gözlü,teni bembeyazdı. Adını MEHTAP koyduk. Nisan ayı başlarında okulda yıl sonu bir gecemiz oldu. Piyesli,şarkılı, türkülü ,halaylı bir gece hazırlamıştık. İlçenin kaymakamı, ilçenin İlköğretim Müdürü köyümüze kadar çıkıp gelmişlerdi. Okulumda Mardin Kız İlköğretmen Okulu’ndan 8 kız öğrenci de yanımda staj görüyorlardı. Onlarla birlikte köyde " KÜÇÜK KAHRAMAN " Piyesini oynatmış, halkımıza da sergilemiştik.İlçenin kaymakamı beni çok seviyordu, İlçenin İlköğretim Müdürü aynı zamanda benim ilkokul öğretmenim A.Rahim AKPOLAT bizleri tebrik etmişlerdi."Sizlere Teşekkürname "yazacağım diyordu. Heyecanlı bir gece birlikte yaşamıştık. O gece küçük kızım elden ele,kucaktan kucağa öpücüklerle dolaşıyordu.Bir ara ilçenin kaymakamı bile kucağına alıp sevmişlerdi. Piyes bitti, herkes evine gitti. Ertesi gün küçük MEHTAP hastalandı.Nazar deydi galiba.Kim ne derse desin nazara inanırım. Çünkü gecemizden önce Mehtab’ın hiç biri şeyi yoktu.Köy öğretmeniğim, köylerimizde öğretmenlik yapanlar beni daha iyi anlayacaklar. Kırk yıl önceki köylerimizden söz ediyorum. Yol yok, araba yok, elektrik hiç yok. Köyde sağlık ocağı da yoktu..Kızımın ölümünden sonra köy muhtarı ile birlikte köyde bir sağlık ocağı yapmaya karar verdik. Başka Mehtaplar, Ayşeler, Haticeler, filizler, Ercanlar,Aliler ölmesin diye. Ve daha sonra sağlık ocağı yapıldı. Mehtap aniden hastalandı. Araya cumartesi pazar da girdi. Doktora maalesef anında götüremedim. Bir iki gün sonra sabahın erken saatlerinde kucağıma alıp ilçeye veya Mardin’e götürecektim.Dolmuş bekledim,kamyon bekledim. Gelen giden yok. Dolmuş geç geldi. Mehtap daha Yüceli Köyü’ne ( Orta Gurs)’a gitmeden önce kollarım arasında can verdi.Sıcacık yanaklarını öpe öpe eve döndüm.Hayatımın en kötü gününü o gün yaşadım. 06 Nisan 1969. Mehtab’ın mezarı şimde Uluköy’de ( Üzeyir)’de..Okula yakın bir köy mezarlığında huşu içinde yatıyor.Aradan 40 yıl geçti. onun acısı hala içimizde. Geçenlerde İstanbul’da sele kapılan ve on gün sonra Bursa , Karacabey yakınlarında ölü olarak bunan DİLA’ya ne kadar benziyordu.Dila’yi görünce onu hatırladım. Yüreğim bir kez daha yandı. Dila’nın ailesine başsağlığı diliyorum. Mehtap sağ olsaydı şimdi o da çoluk-çocuğa kavuşmuş olacaktı. Acısı hala içimizde yanıyor.O şimdi Uluköy’de küçük bir mezarda huşu içinde yatıyor. Meleklerle birlikte olduğuna inanıyorum. O şimdi bizi dört gözle bekliyor. Birgün elbete biz de ona kavuşacağız.Doğanın realistesi böyledir.Evet Mehtap gerçekten MEHTAP gibiydi. Bu şiiri o günlerde yazdım.Onu her zaman sevgiyle anıyor,bağrıma basıyorum, Bir tutam siyah saçı hala bizde saklı duruyor.Kundağı ile birlikte annesinin çeyiz sandığında.Bir hatıra,bir andaç diye... Evet Mehtap, mehtap gibiydi / Gözü kaşı kara,kitap gibiydi...
Can ciğerim Mehtap, Mehtap gibiydi
Gözü,kaşı kara, kitap gibiydi Meleklerle uçtu dönmemek üzere Mermerde yazılı hitap gibiydi. Ömrün baharına ermedi gitti Filizlendi yaprak dermedi yitti Altı Nisan birkara pazar günü Aniden uçtu,yaş vermedi gitti. Abdülkadir Güler 30 Mayıs 1969- Uluköy( Üzeyir)- Kızıltepe. Dicle Köprüsü / Şiirler -Çaba yayınları Ankara- 1970. |