Ödemiş Lisesi'nde
Yıllar sonra uğradım hatıranı yâd edip,
Aradım dostlarımı, bahçende birer birer. Zaman aralığından, biraz geçmişe gidip, Gördüm eski dostları, varlığımdan bîhaber. Oturdum bir köşeye, seyre daldım sessizce, Geldi geçti dostlarım, sıra ile eksiksiz. İçimde bir burukluk, bir sızı ince ince, Ağlamaklı gözlerim, ruhum sisli bir deniz. Hatıralar canlandı, gözümde sisli puslu, Zaman geçmiş aradan, kim bilir kaç yıl, kaç ay? Bilmez bir öğrencisi, bugün kederli yaslı, Hala tebessüm eder, öğretmenim Sevilay. Hey sıralı selviler! Tanıdınız mı beni? Yaslanıp gövdenize, beyit düzen şairi... Bilin yine o benim, o dalgın aşık yani, Yad etmeye gelmişim, mazideki günleri. İşte yine o zalim, tarifsiz kara sevdam... Koyu sohbete dalmış, kolunda dostum Reyhan. Ne kadar yalvarsam da, kabul olmadı duam, Olmadı, aramızı bulamadın be Nalan! . ... Bastı yine heyecan, olsa da puslu hayal, Onu görmek ne güzel, bunca yılın ardından. Çekip gitmişti bir gün, diyemeden hoşçakal! Kaybetmiştim kendimi; sevdasından, derdinden. Yaşlı bir bilge gibi, duruyor eski bina, Neler gördü geçirdi, dile gelse anlatsa... Tek dostu çam ağacı, yaslanmış çatısına, Kim bilir ne muhabbet, bizi sohbete katsa. Telaşlanır kızardın, kuyruk olduğu zaman, İltifatlar düzerdin, para bozuk olunca. Ali’ye bir demli çay, bana da tuzlu ayran, Ver bir daha içelim, kantinci Emin Amca! Hiç bir şey değişmemiş, takvimde rakam hariç, Osman yine haşarı, sığmaz ele avuca. Gökmen şınav çektirir, tempoyla bir! , iki! , üç! Mesut, mağrur dolaşır Bitlisli Erol Hoca. Bir hinlik sezdim yine, nedense bakışından, Kıs kıs neden gülersin, sezdirmeden Ertuğrul. Kıpır kıpırsın yine, değişmemişsin Handan! Çok çekmişti değil mi, bizden zavallı okul. Sohbette adın geçse, utanırdın sıkılıp, Öylesine çekingen, sessiz bir kızdın Gülay! Biri şaka yapmıştı, yanılıp benden bilip, Küsüp konuşmamıştın, hatırlar mısın bir ay? Unuturdun her şeyi; kitap, defter, kalemi, Gülüp geçerdin sonra, kendi haline Turgut! Bazen de makaraya, sarıp da tüm alemi, Düşerdin akşam üstü, Birgi yoluna Turgut! Mazi olmuş her bir gün, takvimden kopup düşen, Hatıralar ne yazık, sararıp solmuş biraz. Hayal meyal kol kola, yine Şükran’la Nurşen, Hala matrak sohbette, kahkaha atıp Yılmaz! Oturmuş bir köşeye, yine sakin ve sessiz, Sanki uzak Asya’dan, gelmiş misafir Japon. Tarihi sende sevdik, Mehmet Hocam hepimiz, Çağ açtı koca Fatih; sefer etti Napolyon. Herkes kardeş bilirdi, gördükçe hep yan yana, Karıştırırdı bazen, ismimizi ahali. Neler feda etmiştik, dostluğumuz adına, Biz başka arkadaştık, değil mi dostum Ali? Öldü öldü dirildi, varamadın farkına, Bakmadın hiç çevrene, kim idi sana hayran? Bir dostum kapılmıştı, umutsuzca aşkına, Bir türlü diyemedik, hiç bilmedin be Neyran! Sorsaydın tekrar gülüp, bu sayfa niye yırtık? Şimdi söylerdim belki, o halefin kız Hocam. Barok, rokoko, gotik; neyse konumuz artık, Keşke yine sanattan, konuşsak Mümtaz Hocam! Birazdan zil çalacak yine herkes içeri, Girecek ağır ağır, dolacak tüm sıralar. Bir tek ben kalacağım, zaman farkıyla geri, Uçuşup kaybolacak, gözümde hatıralar. Eh artık veda vakti, yeter bu kadar hayal, Elveda hatıralar, dalıp kalmış gözlerim, Yol uzun zaman darda, gitmeliyim hoşçakal! Elveda ey okulum, bir gün yine gelirim! Haziran 1989 – Ödemiş |
Elveda hatıralar, dalıp kalmış gözlerim,
Yol uzun zaman darda, gitmeliyim hoşçakal!
Elveda ey okulum, bir gün yine gelirim!
İşte mazide kısaca bir yolculuk.Biz faniler fani olduğumuzu bir anlayabilsek,herşey çözülecek ya.Harka bir hatırayı canlandırmak .Tebrikler şair tebrikler.