Çapkın Dul İstanbul
Sakince vuruyor akşam serinliğini yüzüme,
seyre dalıyorum kenti… Ve bir diriliş başlıyor gün batımı saatinde, bir Sultan salınıyor alaca entarili kurtlar sofrasının şamdanı yerine… Servant’ın üzerinde musiki, opera orkestrası, kemane… Kanaviçe iğnesi elinde gramofon, çatlak plakları gıcırdatıyor kendince; bir tango çalıyor, bir tasavvuf müziği Bizim ki, hovarda hatun misali; işveli, bir mini etekli, bir gelinlikli… Deli gönlü demlendiğinde; çapkın dul süzerek çakır gözlerini, içtimaya alıyor beyaz atlı askerlerini, görevlendiriyor gönlünce… ve her biri ayrı yol çiziyor not defterine. Ve şehir dansına devam ediyor, gün batımı kızıllığı düşmüş üzerine. Bir ayak vuruyor, bir el çırpıyor… ince ince kıvırıyor… yanakları pembe, eski gramofonun taş plakları eşliğinde. |