KURNA
demir parmaklıkları özgürlüğüme sonuna kadar açık hapishanende
güleryüzlü gardiyanları, pembe mor çiçekleriyle bir bina ve alabildiğine gökyüzü hediye ettin bana. gökyüzü senden aldığım ilk hediye, - hiç giymediğim o tişörtü saymazsak arkadaşlar için- tişörtü atılmış vücuduma bir öpücük , o da iki olmalı. evvelce tutuklamak istemeyen polislerine ifade vermeliyim ama yollarını hiç bilmediğim ve diline tamamen yabancı olduğum senin ülkenin -yeşil kartsız bir gurbet ümitlisi gibi beklemiştim o ülkenin sınırında- izbe bir karakolunun polislerine. ifade... ifade biçimimi evde unuttuğum umruma sorsalar -ki bu haneye tecavüz sayılmaz- o da bilmeyecek o gün. bana ifade ettiklerin, ifade ettiklerim olacak çünkü anlattıklarımın tek kelimesinde senden bahsetmeyeceğim. seni her zaman bir siz kelimesinin içinde göreceğiz ve biz yani ben ve yalnızlık başkalarının seni de içine alan sizinde asla yer almayacağız. siz de biz olacaksınız biz de. fakat az önce bahsi geçen biz ile hiç bahsi geçmeyen bir biz ki bunu ben diyemem, doğru olmaz. bunlar ayrı şeyler, bir hamamböceği ile hamam kurnası kadar ayrı şeyler. tıpkı o ile ben gibi. hayır! hamamböceği diyor değilim ona –hak etsin isterdim ama- hamam kurnası kadar temiz bir rol oynamıyorum kaldı ki hayatta. keşke hayat çamur kadar olsun temiz olsaydı ve hayatımı bir kurnada temizleyebilecek olsaydım keşke. ben sadece kendi kendime biriktirdiğim yalnızlıklarımı yine kendi kendime harcıyorum. beni yalnızlık diye somutlaştırın ey insanoğlu, bunu yapmalısınız zira nerde varsa bir yalnız içlerinde ben acıyorum. |