İBRET AL FİR'AVN'DAN ...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Musa ve Fir’avn
Allah, Musa (a)’a seslenir (20/11). Musa’ya kendisinin Rabb olduğunu, kendisinden başka ilahın olmadığını ve Allah’ı anmak için namaz kılmasını emreder (20/14). Rahman, ondan namaz kılarak tevhidi kavradığını pratik olarak göstermesini ister. Musa (a) kıyamet saati ile uyarılır (20/15). Ona bazı mucizeler verilir. En çok vurgulananlar "asa" ve "beyaz el" mucizelerdir. Mucize o toplumda büyük bir silahtır. Bu yüzden Allah, Musa’nın kişiliğine kazandırdığı güzel hasletlerin yanında ona etkili mucizeleri de verir. Mucizeler, engin bir kavrayış ve oturaklı bir karaktere sahip, güvenilir ve iyi bir hatip olan Harun, Musa’nın Fir’avn’a olan tebliğinde önemli unsurlardır. Rahman, Musa’ya tebliğinde yumuşak ve güzel sözler söylemesini tavsiye eder. Belki bu sayede Fir’avn öğüt alır ve Allah’ın azabından çekinir (20/44). Vardıklarında Fir’avn’ın da Rabbi olan Allah’ın elçisi olduklarını söylerler ve İsrailoğulları’nın serbest bırakılmasını isterler (20/47). Ona ahiret azabından bahsederler (20/48). Fir’avn’ın sorusuna karşılık (20/49) Rabbimizin yaratıcılığından ve yoktan var ettiklerinin ancak ona itaat etmekle felah bulacaklarından bahsederler. Allah’ın yaratıcılık vasfının ortaya konmasıyla Fir’avn’ın Rablik iddiası havada kalmıştır (20/50). Çünkü eşyanın yaratıcısı onun zaaflarını, yeteneklerini ve gücünü daha iyi daha şümullüce bilmektedir. Bu cevap ile Fir’avn’ın ilgilenmediğini ve "Peki ya ilk nesillerin hali ne olacak?" diyerek adeta Musa ile dalga geçip alaya aldığını görüyoruz (20/51). Çünkü Musa’nın Rabbi hakkında soru soruyor. Sanki aldığı cevaba iman etmiş gibi konuyu değiştiriyor. Musa "Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi" olan Allah’ı anlattığında Musa’yı cinlenmişlikle itham ediyor (26/23-26). Buraya kadar Musa’nın oldukça başarılı bir mübelliğ olduğunu görmekteyiz. Allah’ın ayetleri karşısında Fir’avn ne kadar yetersiz ve güçsüz bir varlık olduğunu kavramasına rağmen, nefsini aklının önüne geçirmiş ve iman etmemiştir. Küfrün ne kadar kısır görüşlere sahip olduğunu ve ne tür çıkmazlara girdiğini Rabbimiz bize göstermektedir. Fikri yönden kapasitesinin yetersiz olduğunu gören Fir’avn güç kullanmayı tasarlar ve kendisinin ilah olduğunu vurgulayarak Musa’yı hapishane ile tehdit eder (26/29). Musa (a) zekidir. Fir’avn mantığını doğru yola kanalize etmeye çalışır (26/30). Fir’avn’a suçsuz ve zeki bir adamı cezalandırmak haksız bir davranış olarak gözükür ve Musa (a)’dan mucize göstermesini taleb eder(26/31). Musa (a) ona mucizeleri gösterir. Fir’avn ayetlerin inandırıcılığına rağmen bulunduğu konumu terketmemek için bile bile hakkı inkar eder (17/101-102). Zaten onun niyeti fikri olarak yenemediğini başka bir yönden altetmeye çalışmaktır. Bunun için "bu bilgin bir büyücüdür" (26/34) ve ardından da "Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor" (26/35) diyerek yine yalanlar. Fir’avn -kendi mantığına göre-iktidarını bir büyücüye kaptırmaktan korkuyor. Peki bir büyücüde bu kadar kudret varsa, neden bütün büyücüleri öldürtmesi gerekirken yalnızca İsrailoğullarını katlediyor?!... Aslında Fir’avn ve ileri gelenlerin korkuları atalarından aldıkları sahihlikten uzak örfi değerleri kaybetme tehlikesinden kaynaklanıyor. İktidarlarının sarsıldığını hissediyorlar (10/78). Peygamberin davetine şimdiki yönetici ve zengin kimselerin karşı çıkması da bu sebebe dayanmaktadır. Bu nedenle iktidar ve güç sahipleri genellikle çağrılara olumsuz yanıt vermişler, onları reddetmek için çeşitli mazeretler uydurmuşlar, davetçilere türlü türlü eziyetler yapmışlardır. Halbuki onların hurafe dolu inançları, insanları mutlu etmekten uzaktır. Köhne değer ve yapılarını, mustazaf kitlelerin kalplerinde taşlaştırmaya çalışırlar ve evrensel mesajın halk kitlelerine ulaşmasına engel olurlar. Çünkü bu kendi yönetimlerine yönelik bir devrimi de beraberinde getirecektir. Büyücüler ve Musa Musa’nın büyücülerle buluşma zamanı bayram günü insanların toplandığı kuşluk vaktidir (20/59). Vaktin tayini Musa(a)’a aittir. Rasulün böyle bir vakti seçmesi o ortamda da insanlara tebliğ etmenin uygun zamanını kolladığını göstermektedir. Büyücüleri Allah’a karşı yalan uydurmamaya davet eder ve azapla uyarır (20/61). Ancak Fir’avn onların etkilenmesini ve misyonlarını terketmelerini önlemek için gizli bir görüşmede bulunarak onları şeytan yolunda mukim kılmaya çabalar. Fir’avn’ın verdiği moral desteğiyle (20/62-64) Allah’ınki kıyaslanabilir mi? (20/68). Ve Musa Rabbinin yardımıyla muzaffer olur. Bunun üzerine büyücüler secdeye kapanarak iman ederler (20/60). Hem de ne iman! Fir’avn’ın onların ellerini ayaklarını çaprazlama kesip hurma dallarına asma tehdidine karşı zerre kadar imanlarından kuşkuya düşmezler. Şerefi ezeli ve ebedi olanın yanında ararlar. Fir’avn zor da kullansa, dayatılan gayr-ı resmi ajanlığa, bir daha geri dönmezler (20/73). Çünkü onların kalbine iman yazılmıştır. Büyücüler meslekleri icabı büyü ile büyü olmayanı ayırdedebilirler. Onlar iman ettiği halde, Fir’avn’ın iman etmemesi gösteriyor ki Fir’avn inanmak için mucize istemesinde samimi değildir. Musa (a)’ı aciz kılacağını düşünerek böyle bir istekte bulunmuştur. Fir’avn muvahhidleri altetmek için cedeli, kitle haberleşme araçlarını (büyücüler) kullanmış ve son çare olarak da sadık askerlerini devreye sokmuştur (20/68). Kendisi kesin çözümden yanadır. İktidarını ordusuna ve halkına borçludur. Ama Fir’avn ordusuyla tuzak kurarken Allah’ın ondan çok daha etkili tuzak kurabileceğini (3/154) gözardı etmektedir. Bu durum Fir’avn ve yandaşlarını helaka sürükler (20/78-79). SONUÇ Ayetlerin muhtevasından anlaşılmaktadır ki Hz. Musa’nın cihadı ailevi ve etnik etkenlere değil yalnızca nübüvvet kaygılarına dayanmaktadır. O yepyeni bir gelecek yapılanmasında ezilen İsrailoğulları’nda devrimci mücadeleye kanalize edilebilecek bir ruh görmüştür. Ayrıca İsrailoğulları’nın tebliğde öncelikli bir yapıya sahip olduklarını müşahade etmiştir. Çünkü Fir’avn’ın emperyalist yönetiminden en çok etkilenen onlardır ve zulme karşı koymalarında kendilerine önderlik yapabilecek birisini bulma çabası içindedirler. Allah onlara dirayetli, uzlaşmasız bir peygamber göndererek onlara lutufta bulunmuş ve onları kafir Fir’avn’ın zulmünden kurtarmıştır. Ancak onlar kendilerine verilen nimeti unutmuş ve tevhidin birleştiriciliğinden sapmışlardır. İsrailoğulları denizi geçtikten sonra ortaya koydukları tavırlarla bize bir gerçeği sunmaktadırlar. Bunlar küfre karşı mücadele verirken tevhidin kendilerine yüklediği sorumluluğu tam olarak yerine getirmemekte ve İslam’dan etkilendiklerinden daha fazla Doğu ya da Batı kaynaklı sapık ideolojilerden de etkilenmektedirler. Fir’avn’a karşı bir Marxist, Fir’avn ölünce bir Budist gibi olabilmektediler. Bu da onları birçok hata ve çarpıklığa duçar etmektedir. Çünkü yabancı akımların etkisinde kalan insanlar birbirlerinden kopuk parçalara dönüşmektedirler. Başka fikir akımlarından etkilenenler zamanla değişik kişiliklere bölünerek sapmaya uğramaktadırlar. Asrımızda da hayatlarının bir kısmını İslami kurallara göre ayarlarken diğer bölümlerini cahili değerlerle doldurup taşıran (bilerek/bilmeyerek) insan gruplarıyla karşılaşmaktayız. Bunların toplumsal alışkanlıkları, iktisadi ve siyasi anlayış ve uygulamaları çoğunlukla başka ideoloji ve dinlerin etkisi altındadır. Bu toplumlara hakim olan anlayış İsrailoğulları’nın ki ile örtüşmektedir. Musa (a)’ın mücadelesinde şu iki unsur göze çarpmaktadır: a) Adalet çizgisi üzerinde mukim olan tevhid çağrısı, b) Mazlum konumdaki İsrailoğulları’nın tağutun hakimiyetinden kurtarmak. O, Allah’ın vahyini baz alarak hareket etmekteydi. Usulünü onunla belirliyor, kanunlarını onun istediği doğrultuda koyuyordu. Onun programı Allah’ın dini ve şeriatıydı. Musa(a)’ın Nuh, Hud, Salih, Şuayb ve Lut peygamberin kıssalarındakinin aksine kavmiyle başlangıçta bir sorunu yoktur. Onun mücadelesi Fir’avn’ın toplum üzerindeki demir yumruğunu alaşağı etme hedefidir. Bir mümin olarak onun İsrailoğulları’nı köleleştirmesini, ezmesini kabullenemez. Fir’avn halkını karşılıksız ya da sembolik ücretlerle çalıştırmaktadır. İsrailoğulları kendi kaderlerini tayin hakkına sahip değillerdir. Bilakis Fir’avn yönetimi altında ezilen, horlanan, köle gibi yaşayan bir topluluktur. Bu da onları sürekli zelilliğe, vakıaya teslim olmaya çağırmaktadır. Müminlerin sorumluluğu insanları bu tür köleleştirici ve baskıcı vakıalardan kurtararak onların Allah’ın dilediği gibi yaşamalarını sağlamaktır. Müstekbirlerin gücü mustazaflardan kaynaklanmaktadır. Mustazaflar teslimiyet havasından kurtulup özgürlük havasını teneffüs etmeli ve hür olmalıdırlar. Ardından toplumsal değişim üzerine fikir yürütmeleri gerekir. Müminler, yönetim, hukuk ve kulluk düzleminde hayatı Allah’ın murad ettiği şekilde ıslah etmeye çalışan insanlardır. Bunu gerçekleştirirken sahip oldukları takva, bu meselelere anlamlı ve hikmetli tahliller yapabilmesinde önemli bir rol oynar. Müminlerin toplumu dönüştürme planının her aşaması bilinç, doğruluk ve güvenle sağlamlaştırılmıştır. Takva ise müminler nefislerini zorluk sıkıntı ve tehditler karşısında tahammül gücü olan bilinçli bir komuta merkezine dönüştürebilirler. Çünkü baskıcı kafir akıma rağmen yeryüzünün hükümranlığına ulaşmak meselesi ne bir laf ebeliği meselesi, ne bağırıp çağırma, ne infial meselesi ve ne de gözyaşlarıyla yalvara yakara dua etme meselesidir. İman ve samimi bir iradeyle daima Allah’ın lutfunu yardım ve hoşnutluğunu umarak hareket etme meselesidir. Musa (a)’ın kavmi ise henüz bu şuurda değildir. Musa(a)’ya "senden önce de senden sonra da bize işkence edildi." (7/129) demektedirler. Böyle sözler sarfeden İsrailoğulları ile konumları itibariyle örtüşen insanlar işkenceye uğrayınca eziklik ve çaresizlik duyguları daha da artar. Böyle bir durumda sırf eziyetin verdiği acıdan bedenlerini kurtarmayı hedeflerler. Amaçları içerisinde uzun vadeli hedefler dar bir alanı kaplar. Halbuki canlarını mallarını cennet karşılığında Rablerine satan dava adamları böyle midir?! Rabbimiz bu kıssayla Fir’avn’ın başka bir yönünü açığa vurmaktadır. Fir’avn komplocudur (20/71). Kendisini kadir-i mutlak pozisyonunda görür. Kontrolü dışında bir olay gelişemez sanır. Ancak onun hesabı olduğu gibi Allah’ın da bir hesabı vardır. Fir’avn büyücülerin imanını delilleriyle apaçık gördüğü halde onlarınkini tastik edenlerin imanı gibi görmedi. Tıpkı halklarından gelen değişim, adalet arayışının gerçekten halktan kaynaklandığına inanmayıp sebebi eski/yeni düşmanlarının şahsi komplolarında aramaya yönelen çoğu tağut gibi. Fir’avni tipler inanların akıllarına ve düşüncelerine sahip olmak isterler. İnsanlar yalnızca onların ideolojilerine inanmalıdırlar. Aksi durumlarda düşünce yasaktır. Tevhid ve adalet arayışı içinde olanları bile estirdikleri medya terörü ile müfsid olarak (7/127) tanımlayıp propagandalarını bu meyanda şekillendirirler. Onların Allah’ı birleme, şirki terketme, tuğyanla mücadele etme ve zulmü ortadan kaldırma gibi risalevi çağrıları yeryüzünde fesad çıkarmak olarak telakki ettiklerini görürüz. Fir’avncı düşünceye sahip olanlara göre, Musa (a) ve onun gibiler müfsiddirler. İstikrarsızlık (!) unsuru olan müminlerle mücadele edilmeli panzehir rejimler oluşturulmalıdır. Rabbimizin hakkı tavsiye eden (103/3) ve tevhidin şahidliğini yapan (2/143) müminlere yardım edecek ve batıl, hakkın karşısında yok olmaktan kurtulamayacaktır. Fir’avn’ın başına gelen (20/78) çağdaş Fir’avnları da aynı akibete uğratacaktır. Rabbimizin vaadi ne kadar sehamet aşılayıcıdır: "Biz ise istiyorduk ki o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunalım onları önderler yapalım ve onları (Fir’avn’ın mülküne) varisler kılalım." (28/5) Yaratılmış varlığız , milyarlarca hücreden ... Mükemmel şu yapıtsa , çok uzakta gayeden Tespih eder her zerre , gece gündüz demeden ---------- Dağ , taş yürür emri ile , nasıl görmez şu insan ---------- Secde et ey İnsanoğlu ! İBRET AL FİR’AV N’DAN ... Aldığımız nefese , şükür bile kalır az ... Gelir çatar hesap günü , ilk suâlse namaz Sarılanlar ise Kur’âna , yolda hiç kalmaz ---------- Omuzlar üstünde tabut , kalkar bak musalladan ---------- Secde et ey İnsanoğlu ! , İBRET AL FİR’AV N’DAN ... Kulak duyar , göz görür , el tutar , ayak yürür ... Dil hem konuşur , hem de kendisiyle övünür Mal , mülk evlat vermezse , isyan eder dövünür ---------- Yağdırır sağnak , sağnak , Rahmet’i bak bulutdan ... ---------- Secde et ey İnsanoğlu ! , İBRET AL FİR’AV N’DAN ... Fırtınalı denizden , istediğin kurtarır ... Mühlet verir kuluna , varlığın hatırlatır Ortak koşarda insan , kendisin bir şey sanır ---------- Nasıl kabül eder ki , şu nankörlüğü her vicdan ... ---------- Secde et ey İnsanoğlu ! , İBRET AL FİR’AV N’DAN ... Düşünen insan için , kurtuluş kolay hemen Çıkar yolsa kurtuluşa , geçiyor secdeden Bahsediyor ayetlerse , Kur’anı kerimden ---------- Tadacak ölümü bir gün , yeryüzünde ki her can ---------- Secde et ey İnsanoğlu ! , İBRET AL FİR’AV N’DAN ... Düşürür oltasına , içki kumarla şeytan Cahil elinde dil ise , çıkartır imandan Vakitse geçmiş olur , kalmaz tövbeye zaman ---------- Götürür ateşini kendi , giderken dünyadan ... ---------- Secde et ey İnsanoğlu ! , İBRET AL FİR’AV N’DAN ... Nasıl unutur insan , mahşer’in dehşetini ... Yiyor bak gıybet ile , ölmüş kardeş etini Sanma kurtarır seni , döksen de servetini ---------- Bırakma son nefese , çok geç olur biter zaman ---------- Secde et ey İnsanoğlu ! , İBRET AL FİR’AV N’DAN ... Çok şükür ki farkındayım , Rabbim rahmetinden ... Sensiz geçen her saniyem , farksızdır geceden Sığınırım affına , azabının haşmetinden ---------- Dönüyor kudretinle , kainatta şu mizan ... ---------- Secde et ey İnsanoğlu ! , İBRET AL FİR’AV N’DAN ... ( 2009 ) |
sağlıcakla kalasın emi