(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
DURDU ŞAHİN BEY şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
DURDU ŞAHİN BEY şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Sevgili Durdu kardeşim hakkında yazılanları okudum.Hatıralarımda ilk öğretmenliğe başladığın tarih aklıma geldi aynı okulda görev yaparken yazdığımız şiirleri yayınlayan dergileri topluyorduk . Öğrencilerimizin yazdığı şiirleri bir kitap haline getirmiştikte izinsiz olduğu için çektiğimiz çileler aklıma geldi senin uğraşların ayrı bir yer tutar anılarımda ben ayrıldıktan sonrada bir daha görüşemedik .Hala sen ve ben aynı sayfada yazıyoruz Kocakurtsoylum eğer sana yazdığı şiiri okumamış olsaydım yalnızca isim olarak aklımda yer edecektin.Şimdi yeniden şiirlerini okuyorum kalemin daim olsun allah yar ve yardımcın olsun allahın en güzel selamı ile selamlıyorum
Aslında herne kadar, Durdu yıllarca ,desede biz biliriz ki o hiç durmadı..içinde bulunan edebiyat aşkıyla şiir pınarlarından oluk oluk çağladı..bazen hem bizi hemde kendini duygulandırıp hüzün gözyaşlarımıza ortak olup ağladı..Aslında Durdu durmadı yıllarca denilse daha mı iyi olurdu diyesim geldi..çünkü onu tanıyanlar bilirler ki asıl gerçek bu ..Durdunun durmadı..Şiiri has bahcelerde büyütüp kaf dağlarına ulaştırdı..şiiri o kadar sevdi ve sevdirdi ki bizi de bu sevdaya bulaştırdı..Gönülü şiir dağlarının arasında yoğruldu..Durdu asla Durmadı..Kitaplarla hitaplarla şiiri yaydı .şiirleri ile ışık veren nice gönüllere bir ay dı..Durdu durmadı yıllarca..Allah onu durdurmasın dilerim..burdan kendisine saygı sevgi ve uzun ömürler dilerim...
işte şair işte anılmak işte unutulmamak saygı değer üstat ne kadar güzel dostlarından övgü almak harikasınız daima yazın gönül dostları okusun saygı ve hürmetler
umarım daha nice yıllar dökersiniz kağıda bizlerde okuruz yazdığınız eserleri güzel bir şiir yürekten kutlarım kaleminiz daim olsun başarılar dilerim Saygılar efendim
Her şairin kendine özgü bir kişiliği ve şiir tutumu elbette olmalıdır ve zaten de vardır. Sanatçıyı özgün kılan da onun özellikle bu yanıdır. Başka bir söyleyişle sanatı şahsileştiren ve zenginleştiren taraf da burasıdır. Birbirine benzer şiirler yazmakla ne şair bir yere varabilir ne de ortaya koyduğu ürün bir değer taşıyabilir. Durdu Şahin hakkında söz etmeye niyetlenirken öncelikle bu meseleleri düşündüm. Çünkü o, klasik tarzda yazıyor. Hem şiirinin şekli özellikleri böyle… Hem de konuları… Durum böyle olunca onu pek çoğumuz ilk bakışta özgün bulmayabiliriz. Zira, günümüzde serbest şiir yayımlayan bir dergide klasik şiirin yer almadığını yahut vezin ve kafiye unsurları bulunmayan bir metnin şiir sayılmayacağını söyleyecek pek çok kişi bulunabilir. Tabi ki böyle bir yargı, sanatın gerçekleriyle bağdaşmaz.
Ben en azından bu durumu şahsi bir tercih olarak görmekten yanayım. Pekala günümüzün bir şairi de diyelim halk tarzında yahut divan tarzında şiirler yazabilir. Bu tercihin bizi, böyle yazılan şiirleri öncekilerin tekrarıymış gibi bir önyargıya düşürmemesi gerekir. Önemli olan bir şiiri genel bir bakış açısıyla eski ve yeni, özgün yahut değil gibi toptancı yargılarla değil kendi gerçeği içerisinde değerlendirmektir.
Şimdi Durdu Şahin’in şiirine gelelim: Durdu Şahin bugüne kadar beş şiir kitabı yayımlamış bir şairimiz. İlk şiir kitabı Sevgi Pınarı 1986’da çıkmış. Sonra bunu 1988’de Kutsal Sevda, 1990’da Kar Çiçeği, 1992’de Bir Demet Çiçek takip etmiş. Şimdi ise bu kitaplar Gül Yağmuru adı altında bir araya getirilmiş.
Bu şiirler toplamı, Durdu Şahin’in her şeyden önce üretken bir şairimiz olduğunu gösteriyor. O, şiirden hiç kopmamış ve zaman zaman başka türlere eğilse de asıl uğraşı alanı hep şiir olmuş. Şiirde, üstelik muhataplarının çok azaldığı günümüzde sabit kadem olmak öncelikle kutlanması gereken bir tutumdur bence… Ama daha önemlisi, şairin kendi şiir yolculuğunda nereden ve nasıl başlayıp nereye geldiğidir. Bu anlamda baktığımızda Durdu Şahin’in şiiri için olumlu şeyler söylemek gerekecektir. Çünkü, şairimizin her şeyden önce bir kimlik sorunu yok…Kendini yerli, millî sanatın bir temsilcisi olarak görüyor ve bu anlayışa bağlı kalarak şiirler yazıyor. Şairimizi bu mensubiyet içerisinde gördükten sonra onun şiirinin dili, şekli, üslubu hakkında değerlendirme yapmak oldukça kolaylaşıyor.
Durdu Şahin, çok yalın bir Türkçe ile yazıyor. Belki de söylenmesi gereken ilk özelliklerinden biri bu olsa gerekir. Dil anlayışı böyle olunca ağırlıklı olarak hece veznini tercih ediyor. İşlediği temalar da bu iki özelliğe paralel olarak din, vatan, bayrak, toplum temaları ve kimi sosyal meseleler olmaktadır.
Doğrusu, geleneksel tarzda bu tür konuları işlemek bugün için oldukça zordur. Zira bunları yeni bir dil ve üslupla söylemek gerekir. Aksi takdirde bu tarzda yazan önceki şairleri taklitten öteye gitmez yazılanlar… Durdu Şahin, bu zorluğu büyük ölçüde aşmış görünüyor. O, çağının farkında olan bir şair. “Yeni” bir şey söylemiyor ama söylediklerini “yeni” bir biçimde söylemeye çalışıyor. Buna bir de şairin samimiyeti eklendiğinde Durdu Şahin şiirinin günümüz Tük şiirine kendi özellikleri içerisinde bir renk kattığı rahatlıkla söylenmelidir.
Şiirde, derinlik, ince işçilik, felsefi yahut tasavvufi yoğunluk, mecazlı söyleyiş gibi özellikler elbette önemlidir. Ama bir şair tercihini geniş kitleler için bir şiirden yana yapmışsa ve şiirine insan ve millet meselelerini asıl mesele olarak yerleştirmişse onu sanatın sadece estetik boyutu içinde ele almak doğru bir tutum olmaz. Çünkü, şair için esas olan şiiri nasıl söylediğimizden çok şiirle ne söylemeye çalıştığıdır. Onunki bir misyon şiiri…
Bir hassasiyeti, yüreğinde olanı paylaşmak… Bir dünya görüşünü dillendirmek… Durdu Şahin, bunu yapmaya çalışıyor. Ama bu kadar mı? Elbette değil. Mesela şiirinde hiç zorlama yok. Doldurma mısralara neredeyse rastlanmıyor. Konu bütünlüğü sözkonusu… Dolayısıyla bu metinler, kendi bağlamında elbette birer şiirdir ve yine kendi bağlamında değer taşımaktadırlar.
Bu yüzden ben bu şiirleri, kendi gerçekliği içinde değerli ve önemli buldum. Hele onun şiirini kişiliği, hayat tarzı, insan ilişkileri ve mücadelesi içinde onlarla birlikte düşündüğümde bu değer ve önem daha da arttı. Durdu Şahin, bu anlamda örneğine çok az rastlayabileceğimiz bir insan… İzleyebildiğim kadarıyla bulunduğu her yere sanat, kültür ve ahlak adına hep bir şeyler katmış, hakikat meşalesini hep elinde tutmuş biri… Doğrusu, bir amaç uğrunda yürüyenlerin şiirleri, benzetme yerindeyse at üstünde söylenen türküler gibidir. Doğal, samimi, açık, anlaşılır. Her ne kadar başka türküleri hatırlatır gibi olsalar da söyleyenin kişisel yorumuyla ve samimiyetiyle özgünleşen ezgiler… Bu yüzden onları önemli buluyorum.
Durdu Şahin kardeşimiz hakkında yazdığım bir yazıyı yorum niyetiyle okuyuculaırmın ilgisine sunuyorum.
O yazıda şöyle demişim değerli şairimiz hakkında:
BAHAR MÜJDESİNİ KIŞA TAŞIYAN ŞAİR: DURDU ŞAHİN
Durdu Şahin’i anlatmak... Bu zor, çok zor... Belki de dünyanın en zor işlerinden birisi...
Çünkü onu anlatırken yapmacığa düşmemelisiniz, samimi olmalısınız, içinizden geldiği gibi davranmalısınız. Kurgu, plan, tasarı gibi şeyler olmamalı işin içinde... Hayır hayır, bunlar onun özel istekleri değil. Aksine, şahsiyeti böyle bir zorunlulukla karşı karşıya bırakıyor sizi. Yani siz de onun gibi olmak, yaşamak, dünyayı algılamak durumundasınız. Yoksa mümkün değil Durdu Şahin’i anlayamaz, anlatamazsınız...
Durdu Şahin... O, ‘açık ve net’ bir şahsiyet. Neyse, O. Yapmacıksız. Kibirsiz. Riyasız. Tek yüzlü. Dolayısıyla, irtibat kurduğu kişilerin de kendisine benzemesine dikkat etmesi, en doğal hakkı... Onun, bu tercihini çok iyi yansıtacağını düşündüğüm bir olayı burada aktarmam sanırım güzel olacak:
Bir Anadolu şehrindeki hanemizde, beş altı kişilik bir üdeba topluluğu içindeyiz. Hanemizde davetsiz olarak bulunan bir ‘sözde’ şair de var. Bu müteşair kişi, davetsiz olduğu gibi, münasebetsiz de. Durmadan aksi söz ve davranışlar sergiliyor. Doğrusu, hepimiz rahatsız oluyoruz. Ama en çok Durdu Şahin rahatsız oluyor. Lahavlelerle geçen zaman bir diliminden sonra topluluk dağılıyor. Ama aklımızdan hiç dağılmayan bir durum, o münasebetsiz kişinin sergilediği davranışlar. Bu olaydan sonra Durdu Şahin’in, artık düzelmesi mümkün olmayan söz konusu münasebetsiz kişiyle bir araya gelmemek için büyük çaba sarfettiğini, orada bulunan diğer arkadaşların da buna katıldığını söyleyebilirim.
Durdu Şahin’in yukarıda sınırlarını çizmeye çalıştığım şahsiyetinin en önemli yönü samimiyetiyle görüntü âlemine çıkıyor. Samimiyet, doğrudan doğruya kalbe yönelen bir etkileşim biçimidir. Durdu Şahin, bu özelliğiyle karşısındaki en katı cisimleri eritebiliyor, kendisine karşı muhabbet duyguları uyandırabiliyor... Bunu, en çok söylediği ‘ağabey’ kelimesiyle örneklendirmemiz mümkündür .. Zira, Durdu Şahin, sadece kendisinden büyüklere değil, bir muhabbet vasıtası olarak, yeri ve zamanı geldiğinde, küçüklere karşı da aynı kelime ile seslenebilmektedir.
Tabii, onun bu yaklaşım biçimini kavramaktan aciz olan ‘cahillere’ burada bir şey demeyeceğiz.
Durdu Şahin’in hayat karşısındaki duruşu da pek çoklarından farklı. Bu farklılık, kendinden emin olma ve metanet kavramlarıyla açıklanabilir. Bunlar ise, imanının sağlamlığından başka bir şeyi göstermez .. Onun bu görüntüsü, zor ve sıkıntılı hayatı olanları sürekli olarak sabırlı olmaya, yani hayra çağırır. Şahsen böyle anlarımda ondan çok güç aldığımı peşinen söyleyebilirim.
Durdu Şahin konuşur, tartışır, mücadele eder; fakat yok edici bir çatışmaya yönelmez. Kavgalarını sürekli olarak olumlu bir şekilde sürdürmüştür. Bu yönüyle, karşısındaki engelleri hasarsız bir şekilde aşmış, dolayısıyla rakip veya engel konumundaki setleri kolaylıkla geçmiş, onları zararlı halden yararlı bir hale dönüştürmüştür.
Değişik kişi ve kurumlarıyla iyice kirlenen, kirletilen dünyamızda, Durdu Şahin, hayat tarzı ve düsturlarıyla, tertemiz kalmayı başarabilmiştir. Birçoklarının eline geçtiğinde kötü amaçlarına alet edebileceği imkânlar, Durdu Şahin’in elinde akça pakça bir şekilde değerlendirilmiş, kesinlikle şahsi menfaatler düşünülmemiştir. Durdu Şahin’de en çok dikkatimi çeken hususlardan birisi budur. Öyle ki, ömrünü sürdürmekte olduğu Alaca’da kendisine pek çok mülki matbuat işleri bırakılmış, o bunların maddi yönlerinden, hakkının dışında zerre kadar faydalanmamıştır. Hatta kimi zaman hakkı olandan bile feragat etmiştir. Bunu da bir-iki örnekle açıklamak istiyorum:
Alaca Belediyesi’nin kültür, sanat ve edebiyat dergisi olan Seviye’nin işlerini bilindiği gibi Durdu Şahin takip ediyordu: Yazıların toplanması, derlenmesi, dizgi ve dizaynı, matbaaya götürülüp yayınlattırılması, yayınlanan dergilerin Alaca’ya getirilip paketlenmesi ve postalanması... O, bunların tümünü büyük bir zevkle, fedakârlıkla gerçekleştirirken, ekonomik olarak bırakın kazanmayı, zarara bile uğruyordu. Sözgelimi, şair ve yazarlara çoğu kez kendi evinden telefon ediyor, mektup yazıyor... Dizgi için anlaştığı kişilere mümkün olduğu kadar az para ödemek için bütün gayretini gösteriyor, bunun en ucuz bir şekilde gerçekleşmesi için kendini yoruyor... Örneğin, Seviye’nin dizgi ve dizaynını bir ara Kırıkkale’de Nazir Akalın ile ikimiz üstlenmiştik. Orada bizim daha az ücret almamız konusundaki çabalarını hiç unutamam. Durdu Şahin, Belediyenin çok zengin olmadığını, dolayısıyla derginin maliyetinin mümkün olduğu kadar ucuz olmasının gerektiğini değişik örneklerle bize anlattı. Doğal olarak biz de kendisine uyduk.
Onun, imkanları suiistimale yönelmeyişine bir başka örnek, gerçekleştirdiğimiz bir yolculuk esnasındaki davranışıdır. Alaca’dan Ankara’ya dergi işleri için gitmekte olan Durdu Şahin, belediye başkan yardımcısı bir arkadaş ve Alacalı bir vatandaş, özel arabalarına Kırıkkale’den beni de aldılar. Öğle yemeği için Ankara’ya yakın bir dinlenme tesisinde durduk. Durdu Şahin yemekte çorba ile yetinirken, bizler ölçüsüz davranmıştık. Konuyu daha sonra kendisine açtığımda, Durdu Şahin şunları söyleyecekti: “Her ne kadar özel hesabımızdan ödeme olduysa da, aranızda beni yanlış anlayabilecek durumda olanınız bulunabilirdi. Bu tür yolculuklarda benim hep etli sütlü şeylerle karnımı doyurduğumu düşüneniniz olabilirdi. Oysa ben,her zamanki gibi davrandım,masraftan kaçtım.”
Onun kişiliğini edebiyatçılığından soyutlamamız mümkün değil. O,şairlik ve yazarlığı ile bunların dışındaki işlerini, toplumdan kopuk edebiyatçıların gerçekleştirdiği gibi, ayırmaz, ayrı tutmaz, artistik rol ve şovlar yapmaz.
Durdu Şahin’in edebiyatçı kişiliği için üç hususu özellikle belirteceğim. Bunlardan ilki, üslubu ile ilgilidir: secili bir nesri vardır Durdu Şahin’in. Daha doğrusu, ölçü ve kafiyeyi, benzer sesleri nesirde kullanmayı pek sever. Bu sayede, kafasındaki düşünceleri çok rahat kâğıda dökmesini bilir. Arkadaş toplantılarımızda onun bir ara makineye (bilgisayara) kurulup, kısa sürede gayet usta işi bir yazıyı yazıp bitirdiğini çok görmüşümdür. Onun edebiyatçı kişiliğinin bir başka yönü, bıkıp usanmaz bir mülakatçı oluşudur. Hazırladığı sorularla başta edebiyat dünyasının meşhurları olmak üzere birçok ‘ileri gelen kişileri’ konuşturmayı başarmıştır. Durdu Şahin’in bu yoldaki etkinliği, röportaj edebiyatına değerli eserler kazanmıştır.
Durdu Şahin’in edebiyattaki üçüncü önemli yönü, bulunduğu yerleri renklendirmesi, coşturması, bayındır ve bereketli bir dünyaya döndürmesidir. Öyle sanıyorum ki, Alaca en çok onunla kültür, sanat ve edebiyat etkinliği yaşamıştır, yaşayacaktır.
Son olarak şairliğine değinmek istiyorum. Açık ve anlaşılır diliyle, kuru bir hamasete düşmeden, milli bir şiir oluşturmuştur Durdu Şahin. İsterseniz onun dizeleriyle bitirelim yazımızı:
“Ben, garip, Ben, öksüz bir şairim. Ne dağları geçecek gücüm, Ne denizleri aşacak kanatlarım var. Şiirimdir tek varlığım, Onunla yüreklere ulaşırım.
Ben, garip, Ben, öksüz bir şairim. Aç kaldığım, Açıkta kaldığım olur. Lakin korktuğum görülmemiştir, Duyulmamıştır yıldığım. Asırlardır binbir ümitle, Bahar müjdesini kışa taşırım.”
CevatAkkanat tarafından 3/15/2009 11:15:34 AM zamanında düzenlenmiştir.
Durdu Şahin kardeşimiz hakkında Cevat Beyefendinin yazdığı yazıyı yorum kısmında görünce, bende dehocam hakkında yazdığım yazıyı yayınlama fikri hasıl oldu.
Ben de birkaç yıl önce hocam hakkında şöyle yazmıştım:
DÖRT MEVSİM SOLMAYAN DOST ÇİÇEĞİ: DURDU ŞAHİN...
Sert ve soğuk geçen bir kıştan sonra ilkbahar gelmeye görsün, yapayalnız ağaçlarla beraber bizim yüreğimiz de çiçeklenir. Hüzün şarkısının yerini sevgi ve sevinç dolu cıvıl cıvıl türküler alır birden... Ağaçlar insanlar kadar şanslı değildir ne yazık ki. Çünkü bizim bu sevinci ve mutluluğu yaşamak için baharı beklememiz şart değil. İster soğuk bir kış günü olsun, ister hüzünlü bir sonbahar akşamı hiç fark etmez. Bakarsın ki, yüreğinde bir dostluk çiçeği açmış veya bir bahar meltemi esivermiş. Yani Yüce Mevla’nın biz insanoğluna verdiği güzel bir nimettir dostluk çiçeği. Eğer bu çiçeği bulmuşsak, dört mevsim bahardır bizim için... Bu yazımda birçok insanın dört mevsimini bahara çeviren bir dosttan bahsetmek istiyorum...
Samsun’dan Gelen Selam
1985 yılında, Osmaniye’de Güneysu dergisini çıkarmaya başlıyoruz. Dergiyi çıkaranların hepsi amatör. Dergiciliği bu dergiyle öğreniyoruz. Üstüne üstlük imkânlarımız oldukça sınırlı. Harfler matbaada tek tek diziliyor, kalıp hazırlanmadan tashih yapılıyor vs. Bugün dönüp bakıldığında dergi demeye bin şahit gerek. Bütün bu noksanlarına rağmen samimi ve gayretli bir dergi. Ama ne kadar gayret gösterirsek de Osmaniye sınırlarından ötelere ulaşamıyoruz.
Birgün bir selam geliyor, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencisinden. Bu öğrenci Durdu Şahin. Selamla beraber kelamı da var. Dergimizin Samsun temsilciliğini yapmak istiyor. Arkadaşlarımızla durumu değerlendirip bu teklifi benimsiyoruz. Ne zararımız olacak sanki böyle bir teklifi denemekle. Durdu Şahin, her ay 50 tane dergimizi dağıtıp parasını da düzenli olarak gönderiyor. Bununla da kalmıyor,üniversitedeki öğretim üyelerinden yazılar ve şiirler ulaştırıyor bize. Daha birbirimizi görmeden ve sesimizi duymadan (gönül sesimizi duyuyorduk tabii) bir dostluk çiçeği yeşeriyor aramızda...
Zaman Pınarı Besliyor Dostluğumuzu
Artık mektuplarla beraber bazı edebiyat ve şiir toplantılarında görüşmeye başlıyoruz Durdu Şahin’le. Böylece zaman pınarı besliyor ve süslüyor dostluk çiçeğimizi. Yakından tanıdıkça daha çok seviyor ve bağlanıyoruz birbirimize. Hani güzel bir şarkı var: “O kadar yürekten çağırma beni/ Bir gece ansızın gelebilirim.” diyor mısralarında. Kader de dostluğumuzu sevmiş olacak ki Durdu Şahin, Osmaniye’ye çok yakın bir yer olan İslahiye ilçesinin Fevzipaşa nahiyesine geliyor öğretmen olarak. Artık her hafta görüşüyoruz...
Güneysu dergisinin bürosunda çay eşliğinde saatlerce süren sohbetler... Sonra mevsimine göre domates, salatalık, peynir, incir, karpuz, üzüm ve yine çayla birlikte yenilen öğle yemekleri. Çünkü eve gelmek istemiyor bütün ısrarlarıma rağmen. “Evdekileri rahatsız etmeyelim ağabey!” diye kandırıyor beni. Ama daha sonra bamya yemeğini bizde sevdiğini ve haftada bir de olsa bekâr yemeklerinden kurtulmanın mutluluğunu tattığını bütün samimiyetiyle dile getiriyor...
Alacağın olsun Durdu Can, ben de seni dost biliyordum, ne vardı yani bu kadar çekinecek? Bilmez misin yemekler dostla paylaşılınca daha güzelleşir, daha bereketlenir. Yine de domatesleri, salatalıkları, üzümleri vs. bizimle bölüştüğün için sağ ol...
Bir Kahkaha Kaç Çiçek Açtırır?
Durdu Şahin’le sohbet ayrı bir mutluluk. Belki de hayatımın en neşeli anları ve en çok gülebildiğim zamanları onunla gerçekleşen sohbetlerimiz anında olmuştur. Ciddi ama ilginç olaylar anlatır,siz kendinizi tutamazsınız. Yıllar önce İzmir’de bir gençlik kampındayız. Gecenin geç vaktinde gençler uyumuşlar. Biz ağabeyler olarak deniz kıyısındaki haymanın altında oturuyoruz. Arkadaşların çoğu da gerçekten ciddi insanlar. Durdu Şahin, sohbete bir yerinden katılıyor. O anlatıyor, biz gülüyoruz. Gülmekten karnımız ağrıyor. Hayatımda o kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Aradan geçen zamana rağmen, o kampta bulunan arkadaşlar ne zaman bir araya gelsek o geceye gülüyor ve bu yönüyle de özlüyoruz Durdu Şahin’i.
Taş Düştüğü Yerde Ağır
Durdu Şahin, “Çağır Karacaoğlan çağır / Taş düştüğü yerde ağır.” mısralarını kendine rehber bilmiş birisidir aynı zamanda. Yine İzmir’deki deniz kampındayız. Bir ara kampın yanındaki köy kahvesine uğruyorum çay içmek için. Orada bir öğretmen arkadaşla tanışıp başlıyoruz sohbete. Gençlik kampında kaldığımı söyleyince Durdu Şahin’i soruyor bana ve ekliyor: “Azizim geçen gün bir sohbetimiz oldu ki sormayın. Ağzım açık kaldı vallahi. Adamda bir bilgi, bir birikim var ki aklım durdu...” Kampa döndüğümde hemen buluyorum Durdu Şahin’i ve “Kardeşim sen o öğretmene neler anlatmışsın. Adam çok etkilenmiş.” diyorum. O, sıradan şeyler anlatmış gibi “Yok be ağabey, öylesine bir şeyler anlattım işte.” diyor.
Her Zaman Fedakâr
Hep fedakarlıklarla gelişir ve serpilir dostluk çiçeği. İslahiye’de öğretmenlik yapıyor. Ve iki haftada bir Osmaniye’ye geliyor demiştim ya. Birgün baktım elinde bir kitapla geldi. Bütün masraflarını kendisi karşılayarak şiir yazan öğrencilerinin kitaplarını yayınlamış. Halbuki bu kitap yayınlandığında henüz kendisinin baskıya hazır yeni kitabı yayınlanmamıştı. Daha sonra Gülşen’de Hasbihal kitabı yayınlanıyor. Bu eserde de şair arkadaşlarla gerçekleştirilen mülakatlar yer alıyor. Her defasında:”Durdu Can, bunlar iyi hoş da biraz da kendini düşünsen!” diyorum. O yine başkalarıyla ilgili yeni projelerinden bahsediyor. Ama bütün bunlar karşılıksız kalmıyor, yüreklere ekilen sevgi ve dostluk çiçekleri açıyor ve elinizdeki özel sayı hazırlanıyor. Ne dersiniz Durdu Şahin’e borcumuzu ödeyebildik mi? Hoş ona sorarsanız cevabı hazırdır: “Benim kimseden alacağım yok ki ağabey!”
Hepimiz dostluğun devamı noktasında Durdu Şahin’e sürekli borçlu kalacağız... Böyle dostumuz olsun da varsın biz de borçlu kalalım vesselam...
YazganBestami tarafından 3/15/2009 11:21:42 AM zamanında düzenlenmiştir.