GÜNEŞİ VERSENİZ VAZGEÇER MİYİM?Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Güneşi sağ elime verseler!... [Hz.Peygamberin Hayatı] Hz. Peygamberin hayatından esinlenerek yazdığım acizane bir şiir.
Resulullah efendimiz peygamberliğini tebliğe devam ediyor... Bütün tepkilere rağmen... Bir gün yine, "Buraya geliniz, toplanınız, size mühim bir haberim var" diye seslendi. Safa Tepesi’nde toplanan halka sordu: - Ey Kureyş kabileleri! Ben size, şu dağın ardında bir düşman ordusu var, üzerinize hücum etmek üzeredir desem, bana inanır mısınız? Onlar: - Evet inanırız. Çünkü, sende şimdiye kadar doğruluktan başka bir şeye şahid olmadık. Senin yalan söylediğini hiç görmedik!.. - O zaman beni dinleyin! Ben size geleceği muhakkak olan şiddetli azabın bildiricisiyim. Allahü teâlâ bana, en yakın akrabalarımı ahıret azabı ile korkutmamı emretti. Sizi, La ilahe illallahü vahdehu la şerikeleh, diyerek iman etmeye davet ediyorum. Ben de O’nun kulu ve resulüyüm. Eğer buna iman ederseniz, Cennet’e gideceksiniz. Siz, "La ilahe illallah" demedikçe, ben size ne dünyada bir fayda, ne de ahırette bir nasib sağlayabilirim?.. Ebu Leheb’in dışında bir muhalefet gelmedi. Aralarında konuşarak dağıldılar. Sevgili Peygamberimiz, bu davetlerden sonra nerede bir kimse veya topluluk görse, onlara İslâm’ı anlattı. Hakiki kurtuluşun; nefse uymaktan, zulümden, haksızlıktan ve her türlü kötü işlerden uzaklaşmakla ve Allahü teâlâya iman etmekle mümkün olacağını bildirdi. Nefslerinin isteklerine, şehvetlerine uyanlar, zayıfları ezenler ve azgınlıkta aşırı gidenler buna şiddetle karşı çıktılar. Bütün bu bozuk işlerine son verileceğini görerek, Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerini inkar ettiler. O’na ve inananlara düşman oldular. Müşrikler, önce alay ediyorlardı. Sonra baskı ve işkencelerini arttırmaya karar verdiler. Müminleri sindirmek, İslâm davasına zarar vermek istiyorlardı. Bir gün Utbe, Şeybe ve Ebu Cehl, Ebu Talib’e; "Sen bizim büyüğümüzsün. Biz, sana daima saygı gösterir, hürmet ederiz. Şimdi, kardeşin oğlu, yeni bir din kurdu. Putlarımıza söğüp bizi kafirlikle itham ediyor. Kendisine nasihat et. Bu işten vazgeçir. Şayet vazgeçmezse, O’nun hakkından nasıl gelineceğini biz biliriz..." dediler. Ebu Talib, onları yatıştırarak geri gönderdi ve durumu Peygamberimiz üzülmesin diye, O’ndan sakladı. Müşrikler, bir müddet sonra tekrar toplanıp, Ebu Talib’e yine geldiler, onları oyalamaya çalıştı. Fakat inadlarında ısrar ettiler. Ebu Talib, çok sevdiği yeğeninin kırılmasını istemediği gibi, kavmiyle aralarında herhangi bir düşmanlık çıkmasını da arzu etmiyordu. Peygamberimize gelip; - Ey Muhammed! Bütün kavim sana düşmanlıkta birleştiler ve bana şikayete geldiler. Akraba arasında düşmanlık, iyi değildir. Onlar kendilerine kafir dememeni ve bozuk yolda olduklarını söylemeyip, kötülememeni isterler, dedi. Bunun üzerine Efendimiz; - Ey amca! Şunu bil ki, güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler ben asla bu dinden ve onu insanlara tebliğ etmekten, bildirmekten vazgeçmem. Ya, Allahü teâlâ bu dini bütün cihana yayar, vazifem biter; veya bu yolda canımı feda ederim, buyurdu ve ayağa kalktı. Mübarek gözleri yaş ile dolmuştu. Resulullah efendimizin üzüldüğünü gören Ebu Talib, söylediklerine pişman oldu ve O’nun boynuna sarılarak; - Ey kardeşimin oğlu! Yoluna devam et, istediğini yap. Ben hayatta oldukça seni himaye edip, koruyacağım, bundan endişen olmasın! dedi. Ballar balını bulmuşum, Sevdasıyla dolmuşum, Deryalara dalmışım, Güneşi verseniz vazgeçer miyim? Aşkla delinir dağlar, Erir yürekteki yağlar, Sevdayla aşılır çöller, Ayı verseniz vazgeçer miyim? Can’ı Canan’a kurban etmişim, Sevdamı ötelerden süzmüşüm, Gönül yurdunda gezmişim, Dünyayı verseniz vazgeçer miyim? |
Sevdanız da böylesine büyük olsun...
Tebriklerimle...