KARANLIKLAR KASABASIUmutlarımın bataklığa battığı bir gün batımında Efsunlu duygularımla seni yâd ediyorum, baba. Bikes eyledi beni gidişin, yek başıma gök kubbenin altında. Ve matemlidir kalbim her gazeteciye kurşun sıkıldığında Karanlıklar kasabası beddualı kentin Karanlık sokaklarında yaşamak müşkül geldi bana Deniz kenarında yaşamaya sansür edilmiş balıkların Tutunacak dalları ve haykırış aynasıydın baba Karanlığın ve cehaletin sokaklarında ışık oluşun Kaderin tiranlığının gölgesinde kaybolmak mıydı baba? Haktı vatan yolunda Hakka kavuşmak senin için, Kahpeliktir bir gazeteciyi arkadan vurmak benim için. Ölüm dörtnala koşar meslektaşlarına ziya olduklarından ötürü Oysa onlar için ölüm en şerefli ölümdür memleket sevdasından ötürü. Beyhude adam der ki aşikâr bir dille Biri ölür biri doğar şems misali üzerimize 1991 YILINDA KUZEY IRAK KÖRFEZ SAVAŞINA GİREN İLK TÜRK GAZETECİLERDEN ŞEHİT (GAZETECİ-YAZAR Yaşar PARLAK 1956–2004 Yaşar Parlak 1956 yılında Silvan’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini buruda tamamladı. (1973) 1974 yılında Günaydın Gazetesinde amatörce muhabirliğe başladı. 1976 yılında Türkiye’nin en güçlü ajanslarından Akdeniz Haber Ajansı’nın Silvan temsilciliği görevini üstlendi. 1980 yılında ilk kez "Silvan Tarihi" adlı kitabını yayınladı. 1981–1983 tarihlerinde Atatürk Kütüphanesi Müdürlüğü ile Kültür Turizm Müdürlüğü görevlerini yaptı. 1984 yılında Bulvar Gazetesi’nin Güneydoğu İlleri Bölge Müdürlüğüne getirildi. Diyarbakır’da 4 yıl görev yapan Parlak, daha sonra Silvan’da Serhat Matbaası’nı kurarak "Silvan Mücadele" gazetesini yayınlamaya başladı. Bu arada Milliyet, Hürriyet, Cumhuriyet, Yeni Haber, Günaydın, Bugün, Meydan ve Akşam gibi gazetelerde çalıştı. 1993 yılında TRT Silvan muhabiri oldu. 1997 yılında yaptığı 10 yıllık Silvan tarihi araştırması sonucunda "Çeşitli Yönleriyle Silvan" adlı tarih kitabını yayınladı. Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünce her yıl 800 dolayında gazete arasında düzenlenen yarışmalarda 1981 yılında haber dalı birinciliğini, 1984 yılında röportaj dalı üçüncülüğünü, 1990 yılında araştırma ve inceleme dalında jüri özel ödülünü ve Güneydoğu Gazeteciler Cemiyetinin 1992 yılında düzenlenmiş olduğu yarışmada röportaj dalında birinciliği aldı. Yaklaşık olarak 3 yıl boyunca savaş muhabirliğini yapan Parlak, aynı zamanda 1991 yılında Kuzey Irak’a giren ilk gazeteci unvanı elinde bulunuyordu. Silvan TV Genel Yayın Yönetmenliğini de yapan Yaşar Parlak, en son 1990–2004 yılları arasında Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşanan şiddet olaylarıyla ilgili Silvan’da yaşanan faili meçhul cinayetleri içeren bir Ansiklopedi niteliğini taşıyan "Şehitler Şehri Silvan" adında kitabını 13 yıl sıkıntılı, stresli ve hummalı bir çalışmadan sonra 2004 yılında yazdı. Yaşar Parlak evli ve 6 çocuk babasıydı. GÜNEYDOĞU’DA GAZETECİ OLMAK SAVAŞ MUHABİRİ YAŞAR PARLAK FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER ZAMANINDA KORKMADAN, YILMADAN, USANMADAN "SİLVAN MÜCADELE GAZETESİ’Nİ" ÇIKARMAYA ÇALIŞAN YAŞAR PARLAK VE ÇOCUKLARI... Ünlü Yazar Yılmaz Odabaşı’nın 1993’te gazetecilik yıllarında Güneydoğu’da aralıksız olarak devam eden olaylar esnasında Silvan’a Yaşar Parlak’ı ziyarete gelen Yılmaz Odabaşı’nın 1994 yılında 155 sayfadan oluşan "GÜNEYDOĞUDA GAZETECİ OLMAK" adlı kitabını yayınlayan Odabaşı, kitabının 119 sayfasında Yaşar Parlak’ın ne kadar zor ve kötü şartlarda gazetecilik yaptığını siz değerli okuyucularla paylaşalım. Böyle trajikomik yaptırımlar nedeniyle birçok yerel gazeteci gazetesini kapatmayı ya da bölgeyi terk etmeyi yeğlerken bölgede kalarak direnmeyi sürdürenler de var. Silvan’dan Yaşar Parlak bunlara bir örnek. O, "faili meçhul" cinayetlerin kesintisiz sürdüğü ve ölü sayısı üç yüzü aşan Silvan’da, bürosuyla iç içe bulunan tipo tezgâhında çıkardığı ’Silvan Mücadele Gazetesi’nin’ hem mürettibi, hem dizgicisi, hem de muhabiri, hem dağıtıcısı hem de imtiyaz sahibi ve muhasebecisi. İlkel tezgâhında kan ve barut kokularını duya duya 50 bin nüfuslu Silvan’a her sabah bir gazete ulaştırıyor. Yaşar Parlak, ziyaretine gittiğim gün çıkardığı gazetenin başlığı: "Silvan’da Gizli Göç Devam Ediyor" bir önceki günün manşeti: "Silvan’da İki Ay İçinde 30 Kişi Öldürüldü" 18 kişi de yaralandı biçimindeydi. Onun gazetesindeki her manşeti, her haberi bir enkazın bir tarihsel sürecin tutanağıydı. Silvan Mücadele Gazetesi’ni ilçe belediye başkanından kamu çalışanına, kahvede gün boyu oturan işsizden ev kadının kadar herkes okuyor. Ölümle iç içe sürdürüyor uğraşını Yaşar Parlak... YAŞAR PARLAK VE TURGUT ÖZAL MEKANINIZ CENNET OLSUN... 1994 yılında İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, Silvan Mücadele Gazetesi’ne gelip (Gazeteci-Yazar) Yaşar Parlak’ı ziyaret etti. Her gün dar, yarı aydınlık tipo tezgâhının başına geçerek önce harfleri diziyor, kalıpları hazırlıyor ve makinesinin koluna var gücüyle asılmaya başlıyor. Daha sonra mürekkebi kurumamış gazetelerin bir kısmını Ferhat ve Engin oğluna vererek, bir kısmını da kendisi sırtlayıp dağıtmaya başlıyor. Dağıtırken uğraştığı yerlerden yeni haberler topluyor. O da Kızıltepe’den örneklediğim Ramazan Atay gibi günlük gazetelerin Silvan’daki tek kişilik bürosu ve Batman-Silvan mahreçli haberlerin ilk danışmanı mercii olarak çalışıyor. Silvan’da Yaşar Parlak’ı ziyarete gittiğimde beni izleyen iki kişi Parlak’ın matbaasındaki sokağın ucuna dikilmişlerdi. Oğlu gelip bildirdiğinde hemen matbaanın demir kapısına asma kilidi içeriden vurdu. Soğuk terler dökerek bu koşullarda çay ikram edemediği için özür diledi. Silvan’da Hizbullah örgütü 1992 yılı sonuna kadar üç yüz dolayında cinayet işlemişti. Bu yüzden Parlak’ın ürkmesi insanca bir tepkiydi... Onun koşullarını görünce sohbete "nasılsın?" diye sorarak başladım. İşte aldığım yanıt: "Nasıl olsun işte üç ateş arasında kalmışız: PKK, Hizbullah ve Devlet. Saat 18.00 sularında işyerleri kapanıyor ilçede herkes, evimize çekiliyoruz. Hayat duruyor. Yarı açık cezaevinde gibiyiz. Bir de göreceğiniz çok ilkel koşullarda çalışıyoruz" diyor ve ekliyor "bu kan mutlaka durdurulmak zorunda. O zaman belki biz de rahat koşullarda çalışabiliriz." GÜNEYDOĞU’DA GAZETECİ OLMAK 1994 Yazar Yılmaz ODABAŞI 1991 YILINDA KUZEY IRAK KÖRFEZ SAVAŞINA GİREN VE MESUT BERZANİ İLE GÖRÜŞEN İLK TÜRK GAZETECİLERDEN ŞEHİT (GAZETECİ-YAZAR) YAŞAR PARLAK (1956–2004) 1991 YILINDA KUZEY IRAK KÖRFEZ SAVAŞINA GİREN VE KENDİ CAN GÜVENLİKLERİNİ KORUYAN BAYAN PEŞMERGE’LERLE GÖRÜŞEN İLK TÜRK GAZETECİLERDEN ŞEHİT (GAZETECİ-YAZAR) YAŞAR PARLAK (1956–2004) ANDIÇ, OPERASYONUNDA M. ALİ BİRAND, CENGİZ ÇANDAR, YAŞAR PARLAK VE 6 ÖNEMLİ İSİM BULUNUYORDU Mehmet Ali BİRAND Cengiz ÇANDAR YAŞAR PARLAK Nazlı Ilıcak ele geçirdiği Genelkurmay anketli "Andınç" belgesi gündeme bomba gibi düştü. Şemdin Sakık’ın Türkiye’ye getirilip sorgulamasında sonra basına yansıyan ifadeler, asker ile bazı ünlü gazetecilerin hesaplaşmasına dönüştü. Gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanan ifadelerden sonra Mehmet Ali Birand’ın işine son verildi, Cengiz Çandar’ın yazıları durduruldu. Nazlı Ilıcak’ın ele geçirdiği Genelkurmay anketli resmi Andıç belgesi gündeme bomba gibi düştü. Genelkurmay 2. başkanı Çevik bir imzalı belge bazı ünlü gazetecilerin kamuoyunda saygınlığının düşürülmesi için planlı komplo uygulandığını ortaya koydu. Türk basını, olayı hiçbir zaman derinliğine incelemedi. Normal bir demokraside gürültüler kopartacak, parlamento tahkikatları açtıracak, Genelkurmay ve Savunma Bakanlığı da istifalara yol açacak bir olay, "Asker ne yaptıysa doğrudur" mantığıyla uzun süre örtbas edildi. Bu belge bir anı olarak da arşive kaldırıldı. Tufanın Habercisi 23 Nisan 1998 tarihinde Sabah gazetesi’nin attığı manşet, kopacak tufanın adeta habercisiydi. "Sakık’tan şok isimler" başlığıyla çıkan manşet haber, büyük gürültü koparacak ifadeler yer alıyordu. Apo’nun sağ kolu müthiş itiraflarda bulunuyor, haraç veren işadamları, destek veren sanatçılar ve gazetecilerle ilgili ifadesinde şu çarpıcı cümleyi kullanıyor: "Öcalan menfaatine düşkün gazetecilerin kim olduğunu çok iyi tespit etmişti. " ’Yalnızlığın Labirenti’ Üç gün sonra çıkan Hürriyet Gazetesi’nde Sakık’ın ifadelerini manşete çekti. "Sakık’ın ifadesini açıklıyoruz. Dehşet itirafları. Öcalan bazı gazeteciler para veriyordu" spotuyla duyurulan haber, ortalığın çalkalanmasına neden oldu. Herkes soruyordu: Kim bu gazeteciler? Oktay Ekşi ise Hürriyet’teki başyazısında "Alçakları tanıyalım" diyor ve isimlerin kamuoyuna açıklanmasını istiyordu. Gazeteciler henüz isimleri duyurmamıştı. Ancak Ankara kulislerinde "para karşılığı yazı yazan" gazeteciler arasında Cengiz Çandar ile Mehmet Ali Birand’ın isimleri fısıldıyordu. Her şey planlıydı ve önce "Dehşet itiraflar" denilip kamuoyunun dikkati artırılacak, ardında da ünlülerin isimleri açıklanacaktı. Çandar ve Birand, gelişmelerden haberdardı. Sabah Gazetesi 26 Nisan’da "Sakık’tan şok iddialar" manşetiyle çıktı. Haberde, "Sakık, Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar’ın da aralarında bulunduğu bir grup gazeteci içinde suçlayıcı ifadeler kullanıldı" deniliyordu. Hürriyet ise "İfadelerdeki isimler" manşetiyle çıkmıştı. Haber şöyle devam ediyordu: "Şemdin Sakık: Abdullah Öcalan bana Mahir Kaynak, Mahir Sayın, Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand ve Yalçın Küçük’ün isimlerini söyledi." Komplo açığa çıkıyor Kışlaya dönük hareket etmek harekâtı tam gaz ilerlerken, 26 Mayıs günü Radikal Gazetesi’nin manşetten duyurduğu haberde, derin devletin tanınmış gazetecilere kumpas hazırladığı gerçeğini ortaya koydu. "İftira muamması" başlığıyla verilen haberde, Sakık’ın itirafları diye sunulan ifadelerin, kolluk kuvvetleri ile Diyarbakır DGM tutanaklarında farklılık taşıdığı, itiraflardan bazılarının ise eklemeler yapıldığı duyuruluyordu. Sakık’ın kolluk kuvvetleri sorgusunda para karşılığı konuşan ya da yazanlar arasında Mahir Sayın, Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand, Mahir Kaynak ve Yalçın Küçük’ün somut olarak bir ilişkisini duymadığını söylediği vurgulanan haberde, DGM ifadesinde ise Sakık’ın herhangi bir isim vermediği belirtiliyordu. Radikal’in haberinden sonra herkes "Ankara’da neler oluyor?" diye soruyordu. Zira komplonun üzerindeki sis perdesi de yavaş yavaş aralanmaya başlıyordu. Sakık’ın ilk sorgusuna asker MİT’i almamıştı. Ayrıca ilk sorgu videoya çekilmemişti, kulislerde sorguya alınmayan MİT’in fena halde içerlendiği konuşuluyordu. Sakık’a isnat edilen ifadelerin düzmece olduğu ortaya çıkması gözleri "Birand ve Çandar neden hedef seçildi" sorusuna çevirdi. Birand 1988’de Öcalan’la ilk kez röportaj yaparak bir tabuyu yıkmıştı. Çandar ise Özal’ın en yakınındaki isimdi. Özal ile Irak’lı Kürt liderler Barzani ve Talabani arasında mesajcılık yapmıştı. Bunlar askerde tepki yarattı. 30 Ekim Radikal Gazetesi’nde Neşe Düzel’ e verdi. Röportajda, "Namus üzerine titreyen babam, son aylarını kahrolarak geçirdi" diyecekti. YAŞAR PARLAK, 1991 YILINDA ŞEMDİN SAKIK’TAN SORU SORARKEN... Yaşar Parlak, 1991 yılında Şemdin Sakık’la ilk kez röportaj yapmış ve röportaj Meydan ile Diyarbakır Söz gazetelerinde yayınlanmıştı. Aradan 6 yıl geçtikten sonra Diyarbakır 04 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce kamu davası açılmış, esas no: 1997/1 ve 04.02.1998/11 sayılı karar ile zaman aşımı nedeniyle davanın ortadan kaldırılması cihetine gidilerek söz konusu davadan beraat etti. Güneydoğu Gazeteci Cemiyet’i tarafından Yaşar Parlak, Şemdin Sakık röportajından dolayı birincilik ödül törenine OHAL Valisi Ünal Erkan’da katılmıştı. Parlak, ödülünü Ünal Erkan’dan almıştı. Komplo aralanıyor Birand ve Çandar ile ilgili olarak İstanbul DGM’nin yürüttüğü soruşturma, takipsizlikle sonuçlanırken, Nazlı ılıcak’ın Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınladığı bir belge, görenlerin kanını dondurdu. Nisan 1998 tarihli ve o dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Bir’in olurunu taşıyan Adınç Belgesi’nin Güçlü eylem plan’ında şunlar yer alıyordu: "Maksat: Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, Mahir Sayın, Mahir Kaynak, Yalçın Küçük, Yaşar Parlak ilave edilmesinde fayda sağlanacak Yavuz Gökmen, Altan kardeşlerin kamuoyunda saygınlığının azaltılması, itibarının düşürülmesi, terör örgütüne destek sağladıkları iddialarıyla aleyhlerine kamuoyu oluşturulması... Kullanılacak Yöntem: Örgüt’ün parayla her şeyin kendine müzahir gazetecilere Yaptırdığının gazete sahiplerine, seçilen köşe yazılarına ve televizyonlarına aktarılması İcra edecek makam: GENSEK... İcra 5 Mayıs” YAŞAR PARLAK, RÖPORTAJ DALINDA BİRİNCİLİK ALINCA ÖDÜLÜNÜ DİYARBAKIR OHAL VALİSİ ÜNAL ERKAN’DAN ALDI. Adınç, TBMM gündemine geliyor Ilıcak, 31 Ekim 2000 tarihinde TBMM Başkanlığı’na Başbakan Bülent Ecevit’in sözlü olarak yanıtlanması istemiyle soru önergesi verdi. İki gün aradan sonra ise Genelkurmay’dan Adınç Belgesi’ne ilişkin açıklama geldi. İşin garip tarafı Genelkurmay Adınç’ı reddetmiyordu. Adınç’ın bir emir doküman’ı olmaktan ziyade bilgilendirme olduğuna dikkat çekerek, şunları dile getiriyordu: “Bir milletvekili tarafından illegal yollarla temin edilen ve basına dağıtılan belge de bu kapsamda bir belgedir. Doküman’ın başında ‘Adınç’ kelimesi yer almaktadır. Adınç karargâh içi çalışmalarda kullanılan bir emir ve uygulama dokümanından ziyade karargâh içi ve dışı bilgilendirme faaliyetini öngören bir format durumundadır” ***** SİLVAN DENİLİNCE, AKLA YAŞAR PARLAK GELİR.... "GAZİ’NİN SESİ" DERGİSİ - 1998 Şehit (Gazeteci-Yazar) Yaşar Parlak, 33 yıllık bir gazeteciydi. Yıllardan beri o haberi kovalar haber onu kovalar. Kimi zaman hastane kapılarında, kimin zaman dağlarda, köylerde, hükümet binalarında… O bir gazeteciydi. Ve görevini yapmaya çalışıyordu. Bunun dışında Yaşar Parlak’ın bir huyu vardı. İyi bir arşivciydi. Daha ileri gidip iyi bir Silvan arşivine sahipti. İşte o yüzden yazının başlığı ‘Silvan Denilince, Akla Yaşar Parlak gelir’ dedik. Silvan aşığıydı o… işte bu âşıklık ona Silvan’la ilgili ne bulunursa toplamaya başlamıştır. O girişim onun adının Silvan’la ilgili Literatür’e girmesine neden olmuştur. Silvan’ın aşığı şimdiye kadar üç defa Silvan’la ilgili kitap yazmıştır. Her biri ayrı ayrı değerlerdedir. Son kitabı ise “Şehitler Şehri Silvan” adıyla yayınlanmıştır. Yayınlamıştır diyoruz. Çünkü kimse kitabın sponsorluğunu yapmamıştır. Artırdığı üç beş yüzle biriktirip bir araya getirdiği birikimini kitabın yayımına harcamıştır. Yüz akıyla da bu işten sıyrılmıştır. Kendi olanaklarıyla Silvan’a yayın yapan görüntülü gazetecilik yapıyordu. Her şeye rağmen hiçbir zaman umudunu yitirmeyip yüreği Silvan için çarpmaktaydı. Yaşar Parlak’lar babalarını nesilden nesile kalplerinde ve yürüklerinde yaşatacaklar... 1956 yılında Silvan’da dünya’ya gelen Yaşar Parlak, gazetecilik güçlüğüyle, efendiliğiyle, dürüstlüğüyle ile tanınan bir Gazeteci-Yazar’dı. Ama ne yazık ki, öyle bir çağda yaşıyoruz ki, aslında çağı değiştiren biz Silvanlılar... Hırçınlaşma, yobazlaşma, insanların canına kıymak, zarar vermek bizim için tavuğu kesmek gibi ve işte biz böyleyiz maalesef... 21. yüzyılda olduğumuza rağmen, gerek Silvan’da olsun gerek başka diyarlar da olsun ne kadar kişi öldürülmüşse suçsuz, sebepsiz ve gereksiz yere öldürülmüştür. Ve maalesef bizler bunun bilincindeyiz. Ama ne yapabiliriz. Bu bir kere insanların beynine işlemiş bir alışkanlıktır. Aslında ben bu duruma kader demiyorum. Allah bize iki yol vermiş. 1- İyi yol 2- Kötü yol Evet, bizler ne yapıyoruz. Birinci şıkkı işaretleyip kendi kaderimizi seçiyoruz. Bu demek oluyor ki, bizler istesek kötülükte yaparız. İyilikte yaparız. Şehit Gazeteci-Yazar Yaşar Parlak, gerek Silvan’da olsun gerek Güneydoğu’da olsun ve gerekse Türkiye’de olsun onu tanımayan yoktu. Parlak’ı seven sayısızca insan vardı. Yaşar Parlak tam olarak 48 yıl boyunca Silvan’da çok büyük zorluklara göğüs gerip kendi doğup büyüdüğü memleketini hiçbir zaman terk etmeden kendi onuruyla, şerefiyle, hasiyetiyle Silvan’da kalıp yaşam mücadelesini verdi. Silvan ’Gazi’nin Sesi’ Silvan Gazi İlköğretim Okulu Kültürel ve Aktüel Dergisi ***** Gazeteci Dediğin Böyle olur... Şehit Gazeteci-Yazar Yaşar Parlak Silvan’da o kadar faili meçhul cinayetler yaşanmasına rağmen hiçbir zaman Silvan’ı terk etmedi. Neden terk etmedi? Ya da terk edemez miydi? Sonuçta o da bir insandı bir can’dı. Ama hiçbir zaman terk etmedi. Her türlü zorluklara, acılara, baskılara göğüs gererek korkulu bir şekilde Silvan’a her gün gazete yetiştirme peşindeydi. Silvan’da faili meçhul cinayetler zamanında olaylar nedeniyle şehir merkezinde Ulusal ve Yerel basın mensubu 6 gazeteci Silvan’ı terk etmek zorunda kaldı. Bir yerel basın sahibi öldürülmüş ve bir kişide yaralanmıştı. Güneydoğuda ise 10 gazeteci faili meçhul cinayetlere kurban gitmişti. Hedefteki gazeteci düşüncelerini duyularını saklayarak kendini kilit altında tutarak yaşıyordu. Suçluluk duygusuyla başarı ihtiyacı, hain edilmek korkusuyla bir işe yaramanın sevinci birbirine karışıyordu. O dönem Demirel ve Sezgin’in dedikleri gibi Güneydoğu’da Gazeteciler gerçektende "İllegal Örgüt" üyesi gibi yaşıyorlardı. Gazeteciler bölgede küçük ama en büyük ve en çok zahmeti çeken topluluğu oluşturuyorlardı. Özellikle Silvan’da gazeteci olmak zor bir şeydi. Silvan’da yaşanan olayları günlük olarak haber merkezine ulaştıran Yaşar Parlak, "Gerçekten gazeteci dediğin böyle olur" dedirten sözdü. Silvan’da kimsenin yapamadığını ve başarmadığını yaptı. Gerek Silvan’da olsun, gerekse Güneydoğu’da olsun kimsenin yapamadığını, başaramadığını ve kimsenin cesaret bile edemediğini işte bu kişi yaptı. ’Gazeteci-Yazar Yaşar Parlak’ 1980 yılında ilk kez ’Silvan Tarihi’ adlı kitabını yayınladı. 1997 yılında ise ’Çeşitli Yönleri İle Silvan’ adlı tarih kitabını yayınlayıp, bütün Silvan halkına tarihi sundu. 1990–2004 yıları arasında faili meçhul cinayetler zamanında cinayete kurban giden kişileri korkulu bir şekilde bilgileri ve yorumları toplayarak 13 yıl sıkıntılı aradan sonra 2004 yılında kitap haline getirip halka sundu. Parlak, Silvan Küçük Sanayi Sitesi’nin yapımında ve oluşumunda dönemin Başbakanı Turgut Özal’la yaptığı görüşme sonucu Silvan Küçük Sanayi Sitesini faaliyete geçirdi. 1984 yılında iki büyük aşiret arasında çıkan kanlı kavgada kan davalı olan Badıka ve Bekirhan Aşireti’nin yıllardan beri hiç kimsenin barıştıramadığı, Badıka ve Bekirhan Aşiretlerini barıştırıp aralarındaki olan kan davaları sona erdi. Yaşar Parlak, hayırseverliği ve iyiliği ile tanınıyordu. Her insan’a yardım eli uzatan bir kişiydi. |
şafak vaktilye birlikte doğan bir güneşti
yaşar parlak diye bir gazeteci vardı sil-van da
karanlıklar arasında ölümle yüzleşti
bir eli kalem tutarken bir yanı kanda
gazeteci Yaşar PARLAK abime Allah tana rahmet diliyorum.
ruhu şad olsun....