KAYIP ADRESE YAZITher sabah gün doğmadan ufka sızan bir kaç damla kan yalnızlık/tandır gül kokan... daha sen uykudayken demlenir bir demlik çayda özlemin kim taşır bilemem kokusunu içime bu yalnızlık ülkesinin... açınca gözlerimi ılık bir rüzgâr aralayıp perdeyi uzandı penceremden körpe beyaz ellerin zamansız bir güz yağmuru yıkarken gözlerimi yanaklarımdan süzüldü öptü gamzelerini senin de payına eylül düştü bu sabah... dün akşam beklenmedik bir tesadüftü lâf lâfı açtı; kulaklarını çınlattık aynı masada öğretmeninle yemek yedik soyadından anımsadı seni, hattâ ;seninle aynı sırayı paylaşan arkadaşın senden daha güzelmiş ben değilim diyen; öğretmenin sen beni yıllarca sürükledin hâlâ daha sürüklersin gökte sevda tekerim yerde elma şekerim bakmadım ki tadına, bitireyim seni esin perim; söz verdi, bir gün görürse seni ne çok sevdiğimi anlatır öğretmenin... o kalkıp gidince örtüsüz kaldım gecede düşlerinle çırılçıplak ne ümitler besledim ne hâyallerle süsledim seni ateşten güller desteledim yıldızlardan şarkı besteledim... sabaha karşı sazlı sözlü bir gruptuk demirciler tanrısının mabedine yakın bir yerde oturduk Olympos antik kentinde; oraya varıncaya değin yüz kilometre katettik T.Çandar’ı kucağımda uyuttum yorgundu sarhoştu sonra senin şarkını çalıp söyledim o da çaldı söyledi inledi gecede sevda türküleri bende kalan; şarkıların şiirlerin... aslı güzel olan bir şeyin nesli de güzel olur değil mi kısmet değilmiş kucaklayamadık düş bebeklerimizi mektubum sana ulaşır gelir misin bilemem gözyaşlarım sana bulaşır deli misin diyemem silerken gözlerimi sevdiğimi biliyorum galiba çıldırıyorum... şiir değil; sevda seli bir nehir bu aktıkça artıyor debisi nereye, neden belirsiz gök dağ deniz sürükleniyorum ölesiye sereserpe yıldızlar iki yakasında nehrin belik belik, nasıl da güzelmiş salkımsöğütlerce saçlarına özenmiş ayla geçiyor yüzün geceden... saygıyla anıyor kaygıyla arıyorum seni hayâli hoş, kokusu mayhoş fındık elmam, can eriğim kekre sevdiğim, ahlatım gül çiçeğim benim... katlansın diye sevgi tatlansın diye tuz mu ekilir ayrılığın üstüne yağıyla biberiyle sen misin beni bir havada, bir tavada aşkın güneşinde gezdiren sen misin hasretinle tatlı candan bezdiren söner mi bu yangın yağarcasına gökyüzünden? seni andım tanrılar katında bu gece sensiz yılları düşünsene örsüne koyup yüreğimi saçlarınla bağladığın hasretinle dağladığın gelişin gündüz, gidişin gece günleri... her sabah gün doğmadan ufka sızan bir kaç damla kan yüzünün düştüğü kömürden körüğün ateşi deştiği yerdir göğsümün kafesinde bir inip bir kalkan hasretindir dudaklarından üflenip yüreğimi yakan... Şaban AKTAŞ 19.09.1999 AGSS SERİSİ Resim:Mehtap fotoğrafları/ Bknz.Google |