Yirmi üç kalibrelik kumral mermi
- bırak şiiri de uzun bir gölgeden bahsedeyim sana,hangi ağacın altından istersen.
yirmi üç kalibrelik kumral çelik şakaklarımda bitti oyun ; içeride ve SAYI… ne siyasileşmiş bir haritada özerkliğin vardı ne de coğrafi bir haritada,bir ülkeden doğup sana dökülen bir nehir. sınırların gözle görünür bir çizgi değildi ve ben görebildiğim yere kadar sınır dışıydım sende. ”bazene” de sınırında bir mahcir ; çorak topraklarında yalın ayak, ay ışığında ve semerli bir hayvan üzerinde, sende bırakılan izlerin üzerlerini örterken bilmem kaç kez basmıştım mayınlarına… -peçe tutmaz sözler gözlerden mırıldanarak düşüyordu gün ortasına. yan yana dizilmiş mahkumlardan hepsi de bendim… infazcı tek kurşun ; yirmi üç kalibrelik kumral çeliktendi. ve yok oluş serüvenin de gün batıyordu ; ATEŞ ! ve gündelik maskeler düşüyor yüzlerimizden… sessizliğim ; son Yahudi’nin arkasına saklandığı kaya gibi, ilk ve son kez ele veriyordu dosta düşmanı. sonrası ; yine taş suskunluğu… gözlerimi sana her açışımda Eshil’in son tragedyasına doğaçlama düşüyorduk. ve gözlerimi sana her kapatışımda, Promete gibi,Kafkas dağı üstünde kor olana dek ateşle oynuyorduk. uyandıkça doğuyorduk ve doğdukça yine ve yeniden birbirimize benziyorduk… -deniz yerinde yoktu ve ev sahipliğini hep yanlış adresler yapıyordu şişelerde ki mesajlara. MESAJ ! ve masum tarafım hiç bu kadar soğuk almamıştı, yine mutlu yanlış adresler… SEN! yirmi üç kalibrelik kumral çelik ; boş muydu boşluk? yoksa boşluğun içindeki mi boştu ? terliyorsun. evet, işte oluyor başarıyor öğreniyorsun. neden terliyorsun ? -korkuyorum niye ? -duyduğum bu adımlar… neyin adımı bu ? -bilmem,belki de boşluğun. tanışıyor musun ? -hayır,hiç görmedim,duymadım,tanımadım… ( bir içim su kadarlık zaman ; bağrış,gürültü,feryat,figan…) duyuyor musun beni ? . . . duymuyor. . . . ( bozulmamıştı sessizlik, sadece yirmi üç kalibrelik bir çeliğin uğultusu şakaklarımda… ) DELİ SAÇMASI |