Ölü Şiirler Mezarlığında... Rev. 1Şiirin hikayesini görmek için tıklayın En güzel çiçekleri süslerken başka şehirlerin, bambaşka kaldırımlarını...
Sokaklarında alımlı kadınlar ve beyler dolanırken, Tüm duygu ve düşünceler, etkileşim altında işgale uğrarken, Beynim dur, kalbim yürü derken İçime yürüyen sen... ve adın ve tadın ve sen kadın... sen... Aşk’ının adı her dilde dert oluyordu... Derdime düştüm yağmurun toprak sevdası oldum gözlerde sakındım saklandım bir sokak kedisi misali üzerime gelen şehirde kimi zaman bir tokat süsledi yanağımı kimi zaman leş kokan dudaklar silüetimi... Kolladım kendimi kazandım diyetimi ödedim sanıyordum tüm bedelleri... bir çığlığa kurban gitti vuruluşum oysa ne çok yaşayacaklarım vardı çocuksu parklarda bir salıncakta sallanacaktım sonra düşecektim dizim acıyacaktı usul usul... Annem gelecekti öpecekti alnımdan oysa rüyaydı sahte gerçek arası yalandı... Ben inandım ben inandım Anneli rüyalara ben inandım sana... Sonra sen gelecektin ben büyüyüp adam olacaktım çocukluğumun gerisinden alacaktım seni sevgili saracaktım kendimi Görmedim duymadım bilmedim b/an’a çarpan azrail’i... Dudaklarımda kara mizah kelimeler dolaşıyor titreşirken içimde ayaz vurmuş notaların sesleri ve yüreğim ve bedenim yürüyor ölü şiirlerin mezarlığında... Sustukça kanıyor içimde bir kara sevda Payesi ölüm, kalanı son bir nefes... Gökay Birkan SUCAKLI 29’11’2008 |
kalemin susmasın...