0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
32
Okunma

İstanbul’un renkli sokaklarında kaybolmuştum.
Kendimi bulduğumda,
her şeye geç kalmış
bir adamdım artık.
Ama umutları hep olan bir adam.
Umut ve hayal,
insanı ayakta tutan şeydir.
Milyarlarca insandan sadece biri,
umutsuz edilmiş milyarlarca insan…
Aç, yoksul, işsiz;
karın tokluğuna
çalıştırılmak zorunda bırakılmış
milyarlarca insan,
birkaç domuzun banknotlarına
banknot katmak için…
Bu kan, bu gözyaşı, bu ter
bunun için.
Çocukluğunu yaşamayanlarla dolu
evsiz, biçare insanlar.
Metropol şehrin ortasında dona kalmış,
sivri bir hançer gibi göğe değecek
rezidanslar.
Kokuşmuş hayatlarla dolu,
bedenini piyasaya peşkeş çekmiş
insancıklarla dolu.
Boğaz’a karşı yalılarında
manzaraya dalmış,
ağzı içki kokan lordlar.
Kız Kulesi’nin hikâyesi hürmetine ona karşı
aşk tazeleyen ergenler…
“İstanbul gibisin,” diyor
çocuk, yanında sevdiceğine.
Güzel ve zor olan;
elde etmek için savaşlar verilen…
Ama artık benimsin:
istenen, arzulanan,
sevilen.
Şimdi gidip bedeninde var olmak zamanı,
körpecik göğüsleri öpmek zamanı.
Bir yudum, iki yudum alırsak
belki düzelir dünya.
Bir otel odasında
birbirlerinin oldular.
Kime ne?
Ah İstanbul…
Kaç kuytu, kaç bucak var senin?
Köprüler, hanlar, hamamlar,
saraylar…
Kaç ağıt dinlemiştir şimdi kulakların,
çaresiz, bikes…
Kaç ölüm görmüştür gözlerin?
Senin denizinde şimdi az mı kan akmıştır
“o benim, bu benim” diyenlerin savaşında?
Şimdi hiçbiri yok şu kühne dünyada;
birkaç bedbaht var ölüp giden,
birkaç geberesi bekleyen.
Venedikliler sarmış seni,
Haçlılar yağmalamış,
Emevîler kapına dayanmış,
Pers İmparatorluğu gölgesini üstüne düşürmüş,
Büyük İskender geçip giderken
gözünü sana dikmiş…
Venedikliler sarmış seni,
Osmanlılar, Haçlılar;
Persi, iskenderi
Hepsinin kılıcından kan akıyor.
Ortodoks’u Katolik’e kırdıran…
Ah İstanbul,
kimseye yar olmadın vallahi.
Nedir be bu senin sarhoşluğun,
bizi bizden eden?
Tünel çıkışı ile meydan arası voltalar,
Taksim Meydanı’n…
Bir kırmızı tren, geçmişten kalan;
içinde uzak şehirlerden, ülkelerden gelen
turistleri taşır.
Bir zaman yolculuğuna çıkmış gibi…
Cam kenarında,
yüzünü cama dönmüş;
bir aşağı, bir yukarı akan
insan topluluğuna bakmakta.
Hazopolu’da bir çay molasında,
bir sigara yakmakta
bir adam,
bir kadın;
karşı karşıya,
renkli ve güzel sandalyelerde.
İçi doldurulamaz
bir boşluktu oysa ki…
Pandemide
şimdi
insan seli.
5.0
100% (1)