0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
74
Okunma
Rabbın dini belli...
Emanetleri kime teslim etsen dinin onun hoş gördüğü dindir...nefse değil Rabba teslimci ol...
İki esası var...Rabçı ol ve ahiretçi ol cennetçi ol...yani rabba teslim et ve cennete teslim et...emanetleri...
Teslimci ol...Nefisci olma...Irkçı da olma.Rabba ve cennete teslimci ol ama nefse teslimci oldu şeytan ...
Sendeki emnetleri Rabba teslim et.tevbe bu ilim bu İslam bu ilahi din bu
Hz ömere adillik esasına sadıklık kazandırdı İlahi din. İlahi din esmalara sadıklık kazandırır nefislere haindir nefis esmalara taşaron olmaz kul olmaz sahib olmak ister saece..alim olayım der ilim-bilimteknolojiye sahib olayım der ama Rabba teslim edici olayım demez...Rabçılık değil dini İslam değil yani.Teslimcilik değil dini...
Esmalara sahib çıkmayan yok ama sahibine teslim et...Farkın olsun müslüman
Gasiye/21: İnsanlara öğüt ver; çünkü sen ancak bir öğüt vericisin! 22: Onların başına dikilip inanmaları için baskı yapan bir zorba değilsin!Kahhar benim sen uyar demiş Allah ...Görev taksimi yapar yarattıklarıyla yani kulluk ister Bizlik ister...bizlikte ve kullukta"ben de ilaha ortağım deme yok...Pay iddiası yok..."yarattıklarından Allah şımarmamasını haddini bilmesini sınırını geçmemesini ister...
Nisa/126:Göklerde ve yerdeki her şey Allah’ındır. Allah her şeyi kuşatmıştır. Onun için hiç kimse kendini Allah’ın kuşatmasından kurtaramaz.
Nisa/118-119:Allah şeytanı lânetlemiştir, o da “Kullarından belli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara kaptıracağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler” demiştir. Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinen kimse elbette apaçık bir ziyana düşmüş olur.
Sadece şeytan mı lanetlendi...Allahtan gayrı her şey lanetlenmeli çünkü eylemleri-halleri duyguları düşünceleri aynalarıyla sınırlı...ekber olan Allahtır...Sınırsızım bağımsızım demek Allaha maksus...şeytanlık rakiplik İlahlık yasak meyve lanetlendi bu esaslı bu varlık ayetlerde varlıktaki esaslarla ilgili ilimler bilimler-teknolojiler var...
﴾Yunus/89﴿ Allah şöyle buyurdu: “İkinizin de duası kabul edildi; doğruluktan ayrılmayın ve sakın kendini bilmezlerin yoluna uymayın.”sınırsız tek bu varlıkta diğer varlıkların varlığı bile hadli-sınırlı yani faniler bir var bir yoklar hiçler."olma derse mahvalur ol dem hemen"...denilmiş.
Nefisci olma...nefsi peygambere mürşide teslimci ol...İlahi di bu...
Tevbe/40:Siz ona yardım etmezseniz hatırlayın o zamanı ki kafirler, onu yurdundan çıkardıkları zaman yardım etmişti ona. O, iki kişinin ikincisiydi ancak ve hani ikisi de mağaradaydılar, arkadaşına, mahzun olma demişti, şüphe yok ki Allah, bizimle beraberdir. Şüphe yok ki Allah, ona manevi bir kuvvet ve huzur vermişti ve onu, sizin görmediğiniz ordularla kuvvetlendirmişti ve kafir olanların sözlerini alçaltmıştı, Allah’ın sözüyse zaten yüceydi ve Allah, her şeye üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.
﴾Şura/19﴿ Allah kullarına çok lütufkârdır, dilediğine rızık verir. Güçlü ve üstün olan da O’dur..
﴾20﴿ Kim âhiret kazancını isterse onun bu kazancını arttırırız; kim dünya kazancını tercih ederse ona da bundan veririz; ama onun âhirette hiçbir nasibi olmaz.
Tefsir
İnsanın, bütün istek, eğilim ve çalışmalarına, dünya-âhiret dengesini gözeterek ve sahip olduğu veya olabileceği bütün imkânların da yüce Allah’ın lutfu olduğunu asla gözden uzak tutmadan yön vermesi gerekir. 20. âyette âhiret kurtuluş ve saadetini samimiyetle isteyen için sadece istediğinin değil fazlasının da verileceği, dünya nimetlerini yeterli gören için ise istediklerinin bir kısmının karşılanacağı ama âhiretten yana bir payının olmayacağı belirtilmiştir. Dünya hayatından söz eden âyetlerde insanın dünya için çalışmaması ve nimetlerinden kendini yoksun bırakması gibi bir hedefin gösterildiğine asla rastlanmaz. Sadece, insanın doğasındaki dünya tutkusu ve yaşama arzusu gerçeğinden hareketle, bu tutkuyu dizginlememenin kötü sonuçlar getirebileceği ve asıl kalıcı hayatın âhirette olacağı yönünde uyarılar yapılır. Zaten âhiret kurtuluş ve saadetini özendiren âyetlerin kişiyi dünyadan tamamıyla soyutlanmış faaliyetlere yönlendirdiği de söylenemez. Zira âhiret kaygısı taşıyarak adım atmak, –son tahlilde– dünya hayatının insana yaraşır biçimde, dirlik ve düzenlik içinde olması sonucunu da doğuracaktır. Nitekim dünya veya âhiret mutluluğunu arzulama konusundaki yaklaşımların değerlendirildiği –ve bu konudaki açıklamaların özeti sayılabilecek– bir âyette her iki hayatta güzellik ve mutluluğu dileyenler övülmüştür (bk. Bakara 2/201; Âl-i İmrân 3/145).
20. âyette iki defa geçen hars kelimesi sözlükte, “tarlayı sürmek, toprağı işleyip tohum atmak, ekilmiş tarla, ondan elde edilen mahsul” gibi mânalara gelir. Bu mâna ile bağlantılı olarak, “ileride kazanmak için yapılan çalışmalar ve onların sonuç ve semereleri” anlamında da kullanılır. Âyette kastedilen mânanın da bu olduğu anlaşılmaktadır (Şevkânî, IV, 610; Elmalılı, VI, 4237); bu sebeple kelime, meâlde “kazanç” şeklinde karşılanmıştır.
Aynı âyette gerek dünya gerekse âhiret hayatıyla ilgili yönelişler “kim isterse” şeklinde belirtilerek eylemlerimizde niyet ve iradenin önemine dikkat çekilmiştir. 19. âyette işaret edildiği üzere, karşılaşacağımız sonuçları meydana getiren üstün irade yüce Allah’a ait olmakla beraber, bize de bu sonuçlarla ilgili bir tercih imkânı ve irade gücü verilmiştir. Şu halde bizim sorumluluğumuz açısından önemli olan o sonuçları gerçekleştirmek değil, istemek ve o yönde çaba sarf etmektir (niyet ve irade konusunda ayrıca bk. Bakara 2/7, 284; Âl-i İmrân 3/145; Nisâ 4/117;). İndiği dönemin şartları dikkate alınarak 19 ve 20. âyetlerin, Mekke müşriklerinin sahip oldukları maddî imkânlarla övünüp bunu kendilerinin Allah katında daha itibarlı kimseler olduğunu gösteren bir delil gibi kullanmalarını reddetme anlamı taşıdığı da düşünülebilir. Böylece, insanların dünya hayatındaki durumlarının gerçekte Allah’ın koyduğu hikmetli yasalara göre şekillendiği, ama burada iyi imkânlara sahip olmanın âhiret kaygısı taşımayanlar için orada bir yarar sağlamayacağı belirtilmiş olmaktadır.Kaynak: Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 745-746