2
Yorum
28
Beğeni
0,0
Puan
402
Okunma

çünkü,
çatlar dudağın önce söz kururken dilinde ki
haklıydın, yağmur halleri vardır gitme/lerin...
(...)
kaç zamandır
düştüğüm
gölgemin içinde,
ölümünü öldürmüş,
bir ölümlünün diliyle
susuyorum sana/
sadece sana
incilerimi yosunlar
kaplıyor,
dinlediğim
şarkıyla yaşıyorum..
ve senin
dehlizlerinin
karanlığında,
arabesk iplerle
sarılıydı
teninin çığlıkları;
tüm şehirlere
yayılırdı
birini
sevdiğinde.
acılı iniltici bir ruhta
oyalanan
gövde gibiydin,
dokunduğumda batardı
çakırdikenlerin…
hasret ve hararetle
beslenmemiş
ten kabullenir ancak,
kartondan yapılmış
kalpten kuleleri.
nefesin duvarlarımı
yıkarken,
nasıl izin vermezdim
içimdeki oyuklara
üflemene..
ki sen,
sesine saklanmış
çok beklemiş
bir öfkeyle
göğüs kafesinden
tuzaklar kurup,
eski bir yüzde
tapınağını arayan
bir kadın yüzüydün.
o kenttin ışıkları içinde
unutkanlığından
gelen bir adamın
gölgesinde.
ara sıra kaçışlarım
oldu sonra
dönüşlerim,
hiç gitmediğim
yerlerden..
susarak,
susayarak sana...
uzandım kıyılarına
Issız kasabalarına
sarkarak ağaçlarından
işaretler bırakarak
yollarıma
düşlerimi dişlerimin
arasında sıkıp,
kanatlarımı kırdım.
kanatlarımı kırdım
çünkü
uçmak/sızın
-dalındaydım-
-yaşamın-
ve sen müziği
başlattın...
artık çok geç
sesini kısmak için!
yağmura düşerken
bakışların,
gün batımlarında,
yağmur gölgesi
bıraktım
sonra avuçlarına..
avuç içlerinden öptüm
demişmiydim.
kader çizginin üzerinde
uzun uzun kalarak.
dil ucu sadakatinde ki
yetim yüreğime düşen
bir sevdaydı adın.
adın ki yüreğime düşen
ateşinin gölgesine
sığdırdığım.
adın ki akmak için
değilse de
boğulmak için zamanda.
akla artık
bütün sorulardaki
cevabımı.
gözlerimde yankın,
tozların saçlarıma
kadar.
hiçbir dilde dinlenmez
sayıkladıklarımdan
fazlası ki
şimdi bir uçurum rüzgarı
değerken saçlarına
tutulmamış bir dilek
gibi bakıyorum
gök/yüzüne...
(...)