0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
236
Okunma
Ahh Sevdalım...
Kelimeler haddini aşıyor artık,
Hasret zamanın en keskin biçağı gibi
Sinsi sinsi giriyor her derin nefesime.
Bir yudum şifa gibi damağımda eriyen ismini
Gökyüzüne fısıldadım bu gece,
Ve sustum...
Çünkü haykırmak, seni yakınlaştırmıyor.
Kırılgan bir sızı gibi dökülüyor her fotografta gülen yüzün,
Her bakışın bir feryadı,
Her anın bir isyan gibi duruyor içimde.
Yokluğunla taradım her köşeyi,
Bir çekmecenin ardından belki "sen" çıkarsın diye.
Ama yok...
Sen gittin, ve ben sadece "özleyen" değil,
"Yarım kalan" oldum.
Kalbimin anahtarını kırıp bir kasırgaya bıraktım hatıranı.
Kasırga dediysem öyle serin esen cinsten değil,
Baltı gibi geçen, yaprak döken, kök sökmeyen...
Şimdi gökyüzüyle aramda bir çentik mavi açıyorum,
Gittiğin şehirleri değil,
Seninle görmediğim manzaraları yas tutuyorum.
Mevsimini bilmez bir çiçek gibi açıyorum içimde kalmış sevdaları.
Nefes nefes çıkıyorum senden,
Ruhuma sinen her geceyle bir kere daha.
Ve evet,
Senin gidişin
Sabahların "alışılagelmişin" dışında bir arayışıdır artık.
Bu yüzden ben de hoşça kal demem, diyemem...
"Hoş" bir şey kalmadı çünkü.
Sadece "kal"...
Bir yerlerde, bir umudun derinlerinde,
Kal.
Ama bak...
Martılar hâlâ denizden geliyor
Ve günbatımları inadına altın...
Kim bilir?
Belki de bazı ayrılıklar
Bir başka buluşmanın muştusu.
Giderken unuttuğun kitabı komodinin üzerine koydum.
Her akşam düşen ışık ona değiyor,
Ve ben seni, bir sayfa kırılması gibi hatırlıyorum.
Aahh Sevdalım,
Yine de affet beni,
Senin sesini taşıyan bir melodi duyduğumda
Koşup gelesim geliyor bazen.
Ama biliyorum,
Seninle aynı gökyüzünü izlemek
Artık başka bir şeydir.
Hoşça kal demem,
Çünkü sen zaten hiç gitmedin benden...
Sadece başka kelimelerde....
Başka bir zamanda....
Ve vakitsiz vakitlerde.......
5.0
100% (1)