…………………….. “ Ağız dolusu fırlatılmış sözcüklerden
Kulağımıza çarpanlarla besleniyoruz.. “…………………
Denize akıyor yorgun sözcükler
Cümle cümle yeniden yazılmalı kovulduğumuz hayat
Ben toza bulanmış sesimle susuyorum
Az ötedeki saatte, bir sonraki saatte
Hiçbir şey söylememek için konuşuyorum
Külümsü bir
yağmur yağıyor saat
mavi Kabuk kabuk karanlık
Çıplak bir dala konuyorum ay ışığında
Kupkuru kumlara bulanmış bir gaga
Usulca
uykuma vurduğunda
Mercan bir kolyenin
kırmızısını
katıyorum çok eski bir günbatımına
Bir iskeletin üzerine geçirilmiş bu tene
“ geçmişim “deyip – üstelik küfredip –
Korkularımı eşit dağıtıp ışığa ve karanlığa
Tozları süpüren gölgeme sarılıp gidiyorum
Kulağımı dayayıp dinlemekle yetiniyorum hayatı
Teker teker çevirip cesetleri
çocukluğunu arayan
SİZ.. bu kentin öldürülmüş
kadınları
Çizgi çizgi harf harf dağılan bir imge gibi
Sizin yüzünüzde akıyor benim
gözyaşım
O kadar yakınız ki
Yorgun eskimiş sesimizde
Çok eski bir acı
Kendi dilini arıyor sanki..
Saat
siyah ….