İSTANBUL'U DİNLESEM
Kendimle yalnız kalsam şöyle diyorum bir süredir
Daha doğrusu İstanbul’la baş başa kalsam Ben anlatsam o dinlese, İstanbul’u Ben gözlerim kapalı dinlesem Karaköy sahilinde mesela Ayakkabının tahta iskelede çıkardığı sesi dinlesem Kadıköy vapurunda veya Simit avlayan martıları dinlesem Oradan Beyazıt verse elini Sahaflar çarşısında pür dikkat kitapları dinlesem Eminönü’nde kalabalığın gürültüsünü Üsküdar’da Kız Kulesi’nin ıssızlığını dinlesem Çiçekçilerin çingene çekişmelerini Tramvayların tiz çanlarını dinlesem İstiklal’de on bin türlü lisan Ayasofya’da bir başka ezanı dinlesem Her köşe başını mesken edinmiş kedilerin mırıltısını Dar Patika yolların çıtırtısını dinlesem Yağmur yağsa eski tentelerin üstüne, arınmayı dinlesem Kaldırımdan ağır ağır geçen simitçinin gıcırtısını Beyoğlu’nda iskarpinlerin tıkırtısını dinlesem Bir tren kalksa haydarpaşa’dan Ona sallanan mendillerin ve daha türküsünü dinlesem Eyüp’te çocukların neşesi sarsa ruhumu Oyuncak diye tutturan sesleri dinlesem Sorsam Galata’ya kim bilir ne anlatır Hezarfen’in öyküsünü bir de ondan dinlesem Karadan yürü yani gemilerin rüzgarını Suriçi’nde zafer getiren tekbirleri dinlesem Bedenler mücerret kılınsa şu koca şehirde İstanbul’un Ben ruhunu dinlesem Her karış toprağı birer destan yazsın heyhat! Yalnız seher vakti Karacaahmed’de huzuru dinlesem... |
Bir inci çıkmazı sokağında...
Kaleminize sağlık çok güzel yazmışsınız.