Saklı GeçmişI Uzun süreli istirahatgahından bir adam, Sessizliğini bozup yüzyılların ardından Kalktı artık tanımadığı bir dünyada ayağa! İlk gördüğüne yapıştı ve söylenmeye başladı, Dinleyen yaşlı bir adamdı, anlamadı, sıyrıldı kaçtı. İkinci adamı yakaladı ve genç adama Kendi dilinden elverdiğince, Dokunaklı bir türküyle yakardı. Çaresiz o da ’kim bu deli’ diyerek kaçtı! Bir güzel gördü, gönlünün bahçelerinde ki Tüm çiçekleri terennüm etti, anlaşılmadı! II Çocukları gördü en sonunda, yaklaştı, Ne söylediyse alay edip kaçıverdiler. Biri kaçmamıştı ve yeni Yürümeyi öğrenmiş gibiydi. Adamın aklına ninni söylemek geldi Ve derinden söylemeye başladı ninniyi! Çocuk o güzel bebek ifadesiyle gülümsedi, Anlamlı anlamlı büyülenmiş gibi bakakalmıştı! III Uzunca bir süre söyledi adam Bir hortlaktan Beklenmeyecek kadar duygulu, Kendi diliyle söylediğinden midir nedir? Ninniyle sanki can suyunu yürüttü Tersinden! IV Çocuksa masmavi gözlerle, Gök gözlerle ninninin Çekilmişti bir kez içine! Artık bilmediği o dili anlar gibi Başlamıştı mırıl mırıl mırıldanmaya! ’Ay day dalalay! ’ V Birgün öldüğünde kimse, Kendisiyle beraber mezara Bir dili de taşıdığını nereden bilebilir ki? Bilse ölmek o kadar kolay Gelebilir mi ki? VI Birgün rüyasında bir taş kaldırır genç, O taşın altında geçmişi saklıdır onun, Geçmişin üstündeyse bir yazıt: ’İşte burada sen yatıyorsun! ’ der! Yalova - 2003 FOTOĞRAF: SEMİH SEYYİD |