Çaresizlik içinde baba olmak!
Saçı, sakalına karışmış...
Sırtında rengi solmaya yüz tutmuş bir ceket... Altında ütüsüz, kırışık bir pantolonu ile! Gariban bir baba! Yanında ise küçük bir çocuk.. Kucağına sikıştirdıği iki ekmek ile boynu bükük bir manav yakınından geçer! Çocuğun gözü bir an tezgahtaki çileğe ilişir... Canı çeker, duraksar... Babasının ceketini çekiştirir... Eli ile çilek tezgahını gösterir... Baba canım çekti! Bana çilek alırmısın? Baba duraksar! Elini cebine atar! Cep delik! Cepkenine bakar... Cepken yırtık! Üstelik parası da yoktur... Çaresizlik içinde... Buğulu gözlerle, çocuğuna bakınır... Eliyle çocuğun yanağına dokunur... Yutkunarak, boğazında düğümlenen hıçkırıklı sesiyle seslenir... Yavrum cüzdanımı evde unutmuşum! Dönüşte alsak olurmu yavrum! Çocuk, dudağını büktü! Başını öne eğdi, ümitsiz bir ses tonu ile; Peki baba dedi... Gözlerinden iki göz yaşı yere damladı... Bu durum, Babanın yüreğini dağladı... Gözleri doldu... Dizlerinin bağı çözüldü... Oradaki bir duvarın dibine çöktü... Öyle bir küçüldü ki, sanki yok oldu! Kendini tutamadı... İsyan etti... Fakirliğin gözü kör olsun! Artık nafile, kendini tutamadı ağladı... Neden Allah’ım! Neden ben? Şuan, keşke yer yarılsa da girseydim dibine... Çocukta ağlıyordu içini çekerek... Baba da için için kendine kızıyordu... Hem de bağırarak! Neden? Neden? Diyerek, avazı çıktığınca bağırıyordu! Belki de hiç yoktu evin de yiyecek! Çocuk mahsun, çocuk üzgün ağladı... Hıçkırıklara boğularak... Baba, gözyaşlarını elinin tersi ile sildi... Ayağı kalktı çocuğunu kucakladı! Bağrına bastı... Oradan gözü yaşlı uzaklaştı... Dinçer Dayı |