UNUTULAN AŞK -KIRMIZI ARABA
ALİ geçirdiği bir kazadan sonra hayatının belkide en önemli 1 senelik bölümünü unutuyor. Ve bu 1 senelik boşluğun soru işaretini aklında hep tutarken, o kazadan yıllar sonra kaybettiği en yakın arkadaşı Murat ile kendisine ait olan anıları yad etmek isteyip yazdıgı günlüklere geri döndüğünde o günlüklerde Ayşe isminde birinden bahsetmektedir.
Lakin Ayşe’ye dair ne bir detay ne bir silüet nede benzeri hiç bir şey hatırlamamaktadır. Ve günlüklerdeki Ayşe’yi aramaya koyulur. Ayşe’yi öncelikle Annesine ve yakın arkadaşlarına açtığında soruları cevapsız kalıp, Konu Ayşe olunca her yeni soruda geçiştirildiğini hissediyor. "Seninle tatile gidelim, birşeyler yapalım, bırak geçmişi kurcalayıp zihnini yormayı kafanı dağıtman lazım Ali" diyorlar.. Ama Ali farkediyor ki herkes sözleşmişcesine Ayşe hakkında en ufak bir kelime etmiyor. Ama Ali içinde susmayan o sese can kulağı ile kapılıp, Yüreğinde hissettiği o gürültüye asılıp yazdığı günlüklerde ip uçları aramaya başlıyor... Ali; Geçmişin - Bugünün - Geleceğin parçalarını tüm kararlılığı ile birleştirirken, Bir yandan da yeni günlüğüne günler ekliyor.. Bu gün hiç beklemediğim bir şey oldu. Metroda giderken sanki daha öncede yüzünü gördüğüm ve karşılaştığım biri ile karşılaştım. Öyle ezberimde fakat aynı zamanda ücralarca uzağımda olan bir manzaraydıki o çehre.. "Bir çözebilsem, Bir Ah bir yakalasam elimden kayıp giden o geçmişimin sökük ucunu".. Kendisine hissettirmeden, onu huzursuz etmeden metronun camını ayna gibi kullanarak ve bütün kalabalığa sağır olarak dünyanın en güzel yüzünü izlemeye başladım. İçimden "Ne kadar güzel bir kız" diye geçirdim.. Sevgili günlük yine aynısı oldu. Hani sana kalemi binbir telaşla konuşturup anlattığım metrodaki kız vardı ya, Onu yine yine gördüm. Hemde bu sefer çalıştığım plazadan çıkarken gördüm. Hemen hiç vakit kaybetmeden plaza güvenliğine sordum. Adının Ayşe olduğunu benim çalıştığım plazada üç kat aşağıdaki şirkete arada bir geldiğini öğrendim. Keşke bu gün işi bırakmamış olsaydım.. Belkide tekrar plazaya geldiğinde bu kez onu gizlice hayranca izlemek yerine tüm cesaretimi toplayıp belkide yere çalıp karşısına çıkar ve "Ne kadar güzel bir yüzünüz var" derdim.. İşten ayrılalı beş gün olmuştu. Ben semtimize dogru giden dolmuşta yolculuk ederken yeni başlangıçlarımı, hedeflerimi düşünüyordum. İşten ayrıldığım için hiç mi hiç üzülmüyordum ama Ayşe.. Ayşe’yi tekrar nasıl nerede görebilirim diye içim içimi yiyordu ve bir yol düşünürken şakamıydı, tesadüfmü yoksa tevafukmuydu bilemiyor, o anın her bir salisesine içimdeki coşku ile gülümsüyorken Ayşe’de o dolmuşa bindi.. ve biz yine göz göze geldik. Zaman durdu Şehir sustu Kanımın damarlarımdan koşar adım gezindiğini duyuyordum. Aman Allahım kalbim duracaktı sanki bu üçüncü şansım ve bu fırsatı iyi değerlendirmeliyim diyerek düşünürken, Ayşe "Müsait bir yerde inebilirimiyim?" dedi ve bende hiç düşünmeden onunla birlikte indim. Burası neresi ben ne yapıyorum en ufacık bir fikrim bile yoktu. Tüm bu tedirginliğim ve onun gözlerinin en derininde kendimi görme isteğim ile aynı istikamette yürürken biraz daha.. biraz daha yaklaşıp "Ayşe hanım.. Bakarmısınız" diye seslendim.. Kirpikleriyle tatlı tatlı esen ılık rüzgarı iterek başını çevirip gözlerini gözlerime mühürlediği an.. Tarifine kitaplar yazabileceğim yüreğimin ağzımda attığı o kısacık an.. "Şey size bir sey söylemek istiyorum. Ne olur cesaretimi bağışlayın, Bunu yaparak belkide aklınızda hiç istemediğim bir şekil bile alabilirim ama razıyım. Yüzünüz çok güzel dedim ve gözlerinin içine baka kaldım. Göz bebeklerinde eriyip tükeniyordum.. O sessiz geçen bir kaç saniye ve döktüğüm ecel terlerini anlatmanın ne tarifi ne de imkanı var. Sonrasında Ayşe çok tatlı ve naif bir gülümsemeyle "Merhaba" dedi ve tanıştık biraz sohbet ettik meğerse oda diğer karşılaşmalarımızda beni fark ettiğini ve "Keşke gelip konuşsa" dediğini söyledi. O anda dünyanın en mutlu insanı bendim belkide. Numaralarımızı aldık ve ayrıldık. Aylarca görüştük defalarca buluştuk ve bir keresinde espirili bir hediyeleşme yaşadık. Ben ona gelinlikli bir bebek ve yanında damadını hediye etmiştim. O da bana çocukken en çok istediğim KIRMIZI OYUNCAK ARABAYI.. Aslında bu espirili hediyeşme ile ben niyetimin evlilik olduğunu ve onunla evlenmek istediğimi ona belirtmiş oldum.... Alinin tuttuğu günlükler arasında o yılbaşı gecesinden sonra başlayan 2017 senesinin günlüğü yoktu Ali hiç bir yerde bu günlüğü bulamıyordu. Olayın en trajik yeri ise ali Ayşe hakkında hiç bir sey hatırlamıyordu, günlüklerde okuduğu notlar içinde bir korkutan ürperten bir merak uyandırıyordu.. "Acaba ben aklımımı oynatıyorum Ayşe diye biri hiç olmadı da ben sadece hayal ettiğim bir aşkı mı yazdım..?" diye içi içini yiyordu... Ayşe"yi annesine soruyordu durmadan ve yine cevap alamıyordu. Arkadaşarına soruyor yine ellerinde aklını fikrini esir alan soru işaretleriyle kala kalıyordu. Cevap alamadıkça kendisinden daha da çok şüphelenmeye başlayan Ali konuyu ziyaretine gelen ve son yıllarda tanıştığı ve çok iyi dost olduğu Can yoldaşı VEDAT’a anlatıyordu. Vedat Ali’den günlükleri istiyor ve herşeyi detaylıca okuyup ip uçları arıyordu. Bir gün Ali’den Ayşe’nin ona hediye ettiği KIRMIZI ARABAYI istiyor. Ve izini bulduğu Ayşe’nin evine doğru yola koyuluyor. Vedat adrese geliyor ve zile basarak Ayşe hanımla önemli bir konu hakkında görüşmesi gerektiğini söylüyor. Ayşe ile karşılaşır karşılaşmaz hiç bir şey söylemeden Ayşe’ye KIRMIZI ARABAYI uzatıyor. Arabayı görür görmez eline alıp Ali’mmmm diye ağlayarak arabaya sarılan Ayşe; sadece şunu sorabildi . "ALİ BENİ HATIRLADI MI? " Hikayenin geri kalanını Ayşe’den dinliyor Vedat. 2017 yılına ait günlük Ayşe’de imiş ve sadece Ayşe ile ilgili hatıralar yazıyormuş. 2017 yılının 2. günü nişanlandıklarını ve bir yıl boyunca borç harç evlilik hazırlığında olduklarını, Aylar öncesinden evlerini tutup istedikleri gibi eşyalarını bir bir özenle seçip aldıklarını anlattı Ayşe.. Her şey düğünlerine bir kaç gün kala o kan dondurucu acı kaza gününe kadar emek, aşk, heyecan doluyken.. Evlerindeki elektirik tesisatında bir problem varmış ev sahibi bunu siz yaptırcaksınız diyince Ali’de "Masraf etmeyelim düğün yaklaştı çok borcumuz var ama elektriksiz evde de oturamayız, Ben işten bir gün izin alıp bu elektirik arızasını kendim yapayım" diyor. Ve ertesi gün Ayşe işe gidiyor Ali de evlerine gidiyor. O gün hiç konuşmuyorlar. Ayşe iş yerinde çok yoğun bir gün geçiriyor Ali’de elektirikle uğraşıyor. Derken Ayşe’nin cep telefonu çalıyor ve sitenin güvenliği arıyor... "Ayşe hanım hemen gelmelisiniz..!" diyor güvenlik. Telefonda ambulans ve itfaiye seslerini duyan Ayşe iş yerinden kimseye bir şey demeden göz yaşları ile fırlıyor. Bir yandan dualar edip bir yandan göz yaşları dökerek evlerinin önüne nasıl ve ne ara geldiğinin farkında bile değil.. Vardığında büyük bir aşk ile ve emekle kurdukları evin yandığını ve Ali’nin ambulansa konduğunu gören Ayşe üzüntüsünden oracıkta yığılıp kalıyor. Kendine geldiğinde ise hemen ambulanstaki Ali’sine koşuyor. Fakat Ali Ayşe’ye sanki hiç tanımadığı bir yabancı gibi bakmakta... Uzun süren tedaviler ve geçen kocaman bir yıla rağmen her şeyi hatırlayan Ali Ayşesini bir türlü hatırlamamakta. En son Ali’nin annesi çok sevdiği gelini Ayşe’ye "Kızım senin yaşın daha çok genç ve Ali’min düzeleceği yok görüyorsun.. Kendine yeni bir hayat kur daha fazla bekleyip üzülüp kendini kahretme" diyor tüm üzüntüsüyle.. Bu telkinlerden sonra Ayşe gidiyor. Ancak yıllarca tam koskaca ALTI YIL Ali’yi uzaktan izliyor ara ara karşısına çıkıyor. Yolda, Sokakta, Metroda, Minibüste.. Belki bir umut hatırlar diye ama nafile.. Ayşe’de kalan boynuna kolye yapıp astığı ve hiç çıkarmadığı nişan yüzükleri ve Ali’nin yaşayıp hatırlamadığı büyük aşkı yazan günlüğü.. Vedat duydukları karsısında beyninden vurulmuşa dönüyor. Bir birini böyle büyük bir aşkla seven iki aşık buluşmalı diyor. Ayşe ise Ali onu hatırlamadan yüz yüze gelmek istemiyor. Artık ruhunun kalbinin büyük aşkı tarafından hatırlanmamayı kaldıramayacağını düşünüyor. Ancak Vedat duruma çok üzülmekte ve belki bir karşılaşmanın her şeyi değiştireceğini düşünerek Ali yi bir çay bahçesine çağırıyor. Ayşe’yı bulduğunu ve hemen gelmesi gerektiğini söylüyor.. Ali büyük bir heyacanla çoktan çay bahçesinin yolunu tutmuştur. Vedat ve Ayşe çay bahçesine geldiklerinde, Ali sanki hayatında ilk defa gördüğü bir kadını görmüşcesine anlamsız ve yabancı bir ifade ile Ayşe ye bakarak titreyen bir sesle "Hoş geldiniz, Siz Ayşe’misiniz?" diyebilmiştir.. O soğuk ve yabancı bakışları gören Ayşe Vedat’a döner ve "Ben cevabımı aldım" der ve son kez o büyük aşkı Alisine bakar ve hıçkırıklar içinde arkasını döner ve ağlayarak oradan uzaklaşmaya çalışır.. Ancak bir kaç adım atabilir ve olduğu yerde bayılarak DÜŞÜP kalır..... Yaşanan kocaman bir aşk ve trajik bir olay ile araya giren yıllar, Ali daha sonra Ayşesini hatırladımı yoksa günlüklerdeki bir anı olarak mı kaldı bilinmiyor. Belki bu yazım bir şekilde Ali ve Ayşe ye ulaşır umarım bu hikaye mutlu sonla bitmiştir.... SİNAN İNCEL |