EVCİLİ GAZİ ÖMER BEYYıl bin dokuz yüz sekiz yirmi yaşında, Evci Köyünden, Bozok eyaletinden, Medreseli bir genç, baharın başında, Türk genci Ömer, Yozgat vilayetinden. On alt yıldır asker, cennet vatanda, Çok yara alır, asi Bulgaristan’da, Gizler rütbeyi, hastanede yatarken, Yabancı görür, doktoru da, yatan da. Sırtından, karnından ağır yaralanır, Kurşunla değil, kılıçla paralanır, Hain doktor, ülkeye atar da atar, Ömer’in yanında, ülke karalanır. Yaralı haliyle, doktor yer dayağı, Her şeye rağmen, sağlamdır ayağı, Dayanamadı, olan bitene Ömer, Fırladı ok gibi, terk etti yatağı. Yaralıca, günlerce yolculuk etti, Bu ağır yarayla sağ kalmak hikmetti, At arabası, kağnıyla da yol aldı, Yaralanmak, ölmek vatana hizmetti. On beşinde oğlu tanımaz oldu, Yara büyük, kuşağı saramaz oldu, ‘Acep kaçtı da mı geldi’ der düşünür, Babası da birden soramaz oldu. Anlar Ömer Lütfi, herkesin halini, Kimse bilmez onun acı ahvalini, Yozgat Askerlik Şubesine de gider, Bir daha ister cepheye havalini. Varır varmaz savaşın içinde buldu, Bir tuzak ile Yunana esir oldu, Varılan bir anlaşma neticesiyle, Karşılıklı değişim ile kurtuldu. On sekiz yıl ömür cephelerde geçti, Bu süreyi en kutsal ömürden seçti, Kardeşi Osman dahi askerdi, ancak; Acep nerde şahadet şerbeti içti? Bir kış günüdür, kapıları çalınır, Bişekli bir bekçi, içeri alınır, Müjde ister önce, belli güzel haber, Atatürk’ten Ömer’e mesaj salınır. Baba Emin duramaz girer araya, ‘-Atatürk çağırmışsa git Ankara’ya,’ Emir kabul eder Ömer, düşer yola, Aldırmaz, sırtında kanayan yaraya. Dördüncü Dönemde mebus olur, gelir, Atatürk’ten çok büyük onurdur, bilir, Yüzbaşı Ömer Lütfi, mebustur artık, Yozgatlı EŞREFÎ de anlatır bir bir. EKREM GÜRER (YOZGAT 2001) |