KAVURGALI GAZİ HÜSEYİNOn beş yaşında, tomurcuk bir fidan, Kavurgalı Veli ağanın oğlu, Yeni inmişti, ana kucağından, Koptu Ankara’ya Hüseyin civan. Tüm ülkede, seferberlik ilânı, Bilinmiyor, nice ölen kalanı, Veli ağa öğüt verir oğluna: -Ez başını, düşman denen yılanı. Abi Emin askerlik de yapmıştı, Boş durmamış Yunan gene çatmıştı, “Koç yiğitler sığmaz oldu kabına…” Emin abi, türküsünü kapmıştı. Eli silah tutan herkes gelecek, Ansız girmiş Yunan, mutlak gidecek, Onun için Hüseyin de alınır, Hüseyin’le de yüzümüz gülecek. Kaldırmaya kıyamazdı anası, Kaldı, kuruluca evin sofrası, Dedeoğlu Veli ağlar gizlice, İki evlâdının gidiş sonrası. Ankara’dan ayrı düşer kardeşler, Yunanla İngiliz denen kalleşler, Yakıp yıkmaya başladı haince, İlk mermisi Eskişehir’de işler. Her gün beş adet mermi verilir, Beş mermiyle beş de düşman serilir, Can Hüseyin varı yoğu bilince, Düşmana karşı daha bir gerilir. Dağılır birliği, çaresiz kalır, Arkası yok, tüfek mermisiz kalır, Kurtarır arkadaşını düşmandan, Üç Yunan askeri süngüyle haklar, Hem İsmet İnönü, Hem Kemal Paşa, Hüseyin’le bir girdiler savaşa, Sağlam kalan sadece bir elince, Düşmedi Hüseyin asla telaşa. Emin abi cepheden cennete göçer. Ana ağlar, Cennet kendinden geçer, Yavruları küçük, bir şey bilmezler, Baba, Cenneti Hüseyin’e seçer. Tam yedi yıl asker oldu savaştı, Yaralandı gaziliğe ulaştı, Asla ayrılmadı Gazi Hüseyin, Yeğenler de baba bildi alıştı. “Elimdeki bu kurşunu çıkarmam, O benim işte şeref madalyam…” Torununa anlattı Gazi Hüseyin, EŞREFÎ’ye de madalya, ey Mevlâ’m! EKREM GÜRER (YOZGAT 2001) |