AŞS - NEME LAZIM DEDİKÇE
ATALARIMLA ŞİİR SOHBETLERİ
15. NEME LAZIM DEDİKÇE Olmazsa güzel ahlak, hür akılla hür vicdan; Çöker bir devlet çöker neme lazım dedikçe… Gönülde aşkla iman yoksa boynunu insan Büker bir millet büker neme lazım dedikçe… İstikrar çok önemli maddi - manevi özle, Dosdoğru olmak şarttır ar edepli bir yüzle, Sorumluluk duygusu ormanlarla denizle Çeker bin zillet çeker neme lazım dedikçe… Doğan bir gün gidecek imtihan var alemde, Huzur istersen eğer hakkı söyle her demde, Haksızlık yaygın ise yönetende kalemde Sıkar felaket sıkar neme lazım dedikçe… Aşkla başlar çalışmak, aşkla güzeldir sanat, Yoksul, mazlum, muhtaca germek gerek kol kanat, Fitne fücur ben derse coşar kin kibir nefret Çıkar nedamet çıkar neme lazım dedikçe… Aklı olan okuyup çözmeli hece hece, Çoban koyunu yerse fırsat ele geçince, Bilenler ediyorsa gündüzü kara gece, Akar bin gaflet akar neme lazım dedikçe… Tembel yatar üretmez gözü vardır beleşte, Mirasa girer fitne - gör kavgayı kardeşte, Şu üç günlük dünyada iftirayla ateşte Yakar rezalet yakar neme lazım dedikçe… Göçmen kuşlar uzaktan döner bir gün yuvaya, Çok kazanmak hırsıyla zehir saçar ovaya, Pislikleri çevreye, denizlere, havaya Döker necaset döker neme lazım dedikçe… Küfredip elden önce incitir atasını, Algıyı yanıltarak görmez ki ötesini, Dini - milli diyerek yalana kafasını Takar cehalet takar neme lazım dedikçe… Canına okuyorlar birbirinin evvela, Kim kalkarsa öfkeyle getirir başa bela, Kimi zehir zemberek kötülüğe müptela Yıkar hürriyet yıkar neme lazım dedikçe… Sorgulamaz - düşünmez masal gibi anlatır, Bilenler de susarsa korkutarak dinletir, İsraf eder attıkça anasını ünletir Çıkar eziyet çıkar neme lazım dedikçe… Ressam Halil, vazgeçmez ar edepli güzelden, Hakka kul olan bilir - söz verdik biz ezelden, Millet - devlet bulmazsa hak yerini temelden Söker adalet söker neme lazım dedikçe… Halil GÜLEL Düsseldorf / 11.10.2023 (Atalarımla Şiir Sohbetleri) NOT : Muhteşem yüzyılın cihan padişahı Sultan Süleyman, Trabzon’da vali olarak bulunan Şehzade Selim’in de ilk oğlu olarak; bu şehirde dünyaya gelmiştir. Şehzade Selim’in eşi Ayşe Hafsa Sultan’ın sütü kesildiği için bebeği Süleyman’ı Yahya Efendi’nin annesi Afife Hatun emzirdi. Bundan dolayı Yahya Efendi, Kanuni Sultan Süleyman’ın süt kardeşidir. Yahya Efendi iyi bir eğitim alarak İslami ilimler, tıp, geometri gibi konularda söz sahibi oldu. Sultan Süleyman bir müşkili olduğu zaman Yahya Efendi’ye sorular sorup, ona danışır ve güvenirdi. Şiir ile de ilgilenen Yahya Efendi “Müderris” mahlasıyla tasavvufi şiirler yazmıştır ve bir divanı vardır. Bir gün Kanuni Sultan Süleyman, kazandığı zaferlere rağmen devletin akıbetini merak edip; Yahya Efendi’ye bir pusula yazar ve gönderir. Bir pusulaya; "Sen, ilmiyle amel eden bilge birisin…Bizi de aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün izmihlale (yıkılma) uğrar mı?" diye yazar. Pusula şeklindeki mektubu okuyan Yahya Efendi, aynı mektubun altına; "Neme lazım be Sultanım!" yazar ve geri gönderir. Bu cevabı hayretle okuyan Sultan Süleyman, bir mana veremez.Hatta, çok da bozulur. Sonunda kalkıp Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergahına gelir ve der ki; "Aşk olsun ağabey!.. Sana çok önemli ve kritik bir konuda fikir sordum. Sen ise ciddiye almayıp geçiştirdin. Cevap bile vermedin…" Yahya Efendi şöyle bir bakar; “Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak mümkün mü? Ben sorunuz üzerinde iyice düşündüm ve kanaatimi size açıkça arz ettim.” Sultan Süleyman; “Sadece "Neme lazım be Sultanım" demişsin. Sanki, beni böyle işlere karıştırma der gibi. Herhangi bir cevap yoktu, kâğıtta…” Bunun üzerine Yahya Efendi şu müthiş açıklamasını yapar; "Sultanım! Aslında, aradığın cevap oydu; Bir yerde zulüm yayılırsa, haksızlık şayi olursa, sonra, koyunları kurtlar değil çobanlar yerse, bilenler de bunu söylemeyip susarlarsa, fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkarsa, bunu da taşlardan başka kimse işitmezse, herkes, sadece "ben-ben" derse, ve tüm bunları görüp / işitenler, "Neme lazım be…" derse; işte o zaman, devletin sonu gelir / Osmanlı yıkılır…" Kısa zamanda bu muhteşem cevap; İstanbul’daki medreselerde ve ilim, irfan ve edebiyat çevrelerinde yayılır, meşhur olur. O sıralarda Sahn-ı Seman’da Yahya Efendi’nin talebesi olan dedelerimden İsmail Hakkı Efendi, bu kısa ve özlü sözden yararlanarak; yukarıdaki şiiri yazmış ve Yahya Efendi’nin bir dersinde okumuştur. Başta Yahya Efendi, diğer çelebiler, danişmentler, müderrisler, mollalar ve talebeler tarafından beğenilen bu şiiri eline alan Yahya Efendi; “Ben de “müderris mahlasıyla şiir yazan, divan sahibi bir şairim. Mükemmel bir tarzda hece vezni ile yazılmış bu şiiri çok beğendim” demiş. Şiirin bulunduğu kağıdı İsmail Hakkı Efendi’den alarak; “Düşüncelerimi ve çok kısa olan önerilerimi bu şiirle çok özlü bir şekilde izah etmiş oldunuz, bu emeğinize şükranlarımı sunarım” demiş ve Cihan Sultanına bizzat vereceğini söylemiştir. İsmail Hakkı Efendi’nin şiirinden çok memnun kalan Sultan Süleyman, medrese eğitimi bitince, onu, önce Üsküp’e sonra da Edirne’ye müderris olarak atamıştır. Yaşı ilerleyince de memleketi Sülemiş’e dönmüştür. |