İSTEYEN BİR ÇİNGENE VERMEYEN İKİ ÇİNGENEİSTEYEN BİR ÇİNGENE VERMEYEN İKİ ÇİNGENE gönül dostlarım ilk aşk olan bu mini dizi sizleri çok üzdü biliyorum o hüznü bende yaşadım yazarken ve okurken düşüverdi göz yaşım kızdım kendime insan yazdığına ağlar mı dedim ve sizlerden özür dileyerek biraz gülümsetmek istiyorum ne dersiniz saygı sevgiyle haydi okumaya İSTEYEN BİR ÇİNGENE VERMEYEN İKİ ÇİNGENE Gezi anılarımdan... İsteyen bir Çingene vermeyen iki çingene ........................................................................... Yorucu bir yolculukta olsa güzel geçiyor du doğrusu.Yolumuz Muş a düşmüştü. "Bu gece burada kalacağız" denilince sevindik. Değişik yörelerimizi görmek harika birşeydi. Muş a girdiğimizde vakit hayli geç olmuştu. Hava kararmış; dar sokaklardan otobus büyük olduğundan dönemiyordu. Birde o gün pazarıy mış. Tezgahları da toplamamışlar. Biraz zorda olsa otelin önüne gelebildik.Eşyalarımızı indirip lobide toplandık .Odalarımız belirlendi. Şoförümüz "Arkadaşlar saat geç olduğu için otel yemekhaneyi kapatmış. Bu nedenle dileyene başka lokantada yemek verecek. İsteyen gidebilir; istemeyen gitmez." Bizim bu turda dokuz kişilik bir gurup oluşturmuştuk.Hepsi kafa dengi nerde olursa hep beraberdik ve hiç ayrılmıyorduk. Yine karar aldık gidiyoruz diye .Valizlerimizi odalarımıza çıkarıp lobide buluştuk.Garsonun peşine takıldık.Karanlık,loş sokaklardan geçip bir lokantaya geldik.Üst kata çıktık.İyiki gelmişiz.Çok şirin bir yerdi.Beyaz masa örtüleri tertemiz;etraf çiçeklerle donanmış mis parfüm kokusu yayılmıştı.Nereden geldiği belli olmayan bir müzik sesi vardı.Zeki Müren den nostalji bir şarkı çalıyordu.Bütün yorgunluğumuz dinmişti sanki. "İnşallah yemeklerde güzeldir "diyerek beklemeğe başladık.Bu arada şarkılara eşlik ediyorduk neşeyle. Masaların üzerinde su dolu surahiler dikkatimi çekti.Şimdiye kadar gördüklerimden çok farklıydılar.Mor kapakları vardı.Çok hoş duruyorlardı.Baktım ve ... "Çocuklar ben bu sürahiyi alacağım bir anı olarak" dedim. Güldüler bana "Sen alırsan bizde alırız" diye. Yemekler geldi;lezzetliydi de yedik, kahvelerimizi içtik. Garson çocuğa "Oğlum ben bu surahiyi almak istiyorum. Buranın anısı olarak." Çocuk o yörenin şivesi ile "Yok; veremem. Siz onu aşağıdan yetkiliden isteyin" dedi. Aşağıya indik. Eşim "Yetkili kim?"diye sordu. Kasada oturan adammış... Eşim selam verdi ve... "Biz bu surahiyi istiyoruz. Hanımın çok hoşuna gitti hatıra olarak alabilir miyiz?" Adam ters bir yüzle; "Yok... olmaz alamazsınız" demez mi? Tabiki şok olduk. "Niye?" dedim. "Yok vermem. Yolun karşısındaki dükkanda satılıyor; sabah ordan alın." "Dükkan kaçta açılıyor?" diye sordu eşim. "Sekizde." "İyide biz yedide yola çıkacağız. Eşim" Neyse parası verelim. Siz yarın oradan alın. Bu bizim olsun" dedi. O ise inatla nuh diyor peygamber demiyordu.Tepem attı.Artık iş çığırından çıkmış iş iddiaya binmişti. Adama döndüm.Çok kararlı bir ses tonuyla: "Bana bakın; isteyen bir çingene vermeyen iki çingeneymiş. Ben bunu buradan almadan çıkmıyorum.Onca yoldan gelmişiz sizin şehrinizi ziyarete.Siz se bir sürahiyi çok görüyorsunuz.Ne diyorsun ya paralı yaparasız veriyorsun"deyince Adam şaşkın" İyi ama... bir tane yalnız sen" dedi. Çok bozuk bir yüzle. "Hah" dedim. işte böyle aldım surahiyi.Aslında iş iddaya bindiği içindi.Diğer arkadaşlar adamın tersliğinden istemeyi unutmuşlardı. Otele geldiğimizde Canlı müzik var" dediler. " Gerek yok; yol yorgunuyuz" diyerek odalarımıza çekildik. Sabah uyanınca gördük ki; otel öyle temiz değilmiş. Neyse bir geceydi.Kahvaltı salonun arkasında bir dağ ve başı karlı ne güzeldi. Yollarda görmüştüm pek çok karlı dağları.Bazı yerleri erimiş kayalarda ayrı bir görünüm olmuştu.Ben bunlara yamalı bohça veya yerine göre kırk yama demiştim. İşte şimdi yamalı bohçam çok yakınımda duruyordu. Ne kadar güzeldi. Muş macerası da böylece bitmişti. Yola koyulduk. Yeni iller; yeni güzelliklere... Ha surahi mi ne oldu? İki yıl sakladım; bir hatıra diye. Bir gün eşim söylendi " O kadar Çingenelik yaptın, istedin.Şu sürahiden bir kere su içmedik içinden. Çocuklara "Çıkaralım da ondan su içelim"dedi. "Tamam" dediler. Doldurup masaya gelmeye nasip olmadı. Ellerinden düşürüp kırdılar. Eeee adamın ahı tuttu demek. Gönülsüz verdi ya... AYŞE KARAN MAZİDEN ANILAR |