Ey Diyarbekir Diyarbekir Sen Güneydoğu'nun Sevda Sürmeli Gözlerisin 20
Sen, Güneydoğu’nun anlatılmakla yazılmakla bitirilemeyen şehrisin.
Sen, sevinçten yerinde duramayan gelinlik genç kızların en helal mehrisin. Sen, aşk ve sevdaların desen desen, ilmek ilmek mahirce işlenmiş gergefisin. Ve sen, er meydanında bileği bükülemeyen mert ve babayiğitlerin listesisin. Sen, Dümdüz ova ve bayırlarınla özgürlüğün barış ve kardeşliğin remzisin. Sen, parmakla gösterilen bey efendi ve hanım efendilerin merkezisin. Sen, insanı cennetlik eden iyilik ve güzelliklerin ta kendisisin. Ve sen, bu yalancı cennet yurdum için ölen şehitlerin sevda sürmeli gözlerinin ferisin. Sen, köy ve ilçelerinle gönüllerde en muhkem tahtları kurarsın. Sen, derelerin ve pınarlarınla şarıl şarıl çok coşkun akarsın. Sen, bir sevgiliye kesik uçlu kalemlerle yazılan sevda mektuplarısın. Ve sen, tarihe mal olmuş aşk ve sevdaların en acıklı mukaddemesisin. Sen, Ali Emiri’nin Ziya Gökalp’in Faik Ali Ozansoy’un Hattat Hamid Aytaç’ın cennet yurdusun. Sen, Esma Ocak gibi parmakla gösterilen bir Hanım Efendi’nin ev sahibisin. Sen, sende yaşanmış sevdaların, ilmek ilmek aşk desenli visal kilimisin. Ve sen, gül sevdalı bülbüllerin, üzerine konup çok dertli şakıdığı Muhammedi güllerisin. Sen, şarkı ve türkülerinle en müzmin yorgunlukları bile bertaraf eden güfte ve bestesin. Sen, gedaları hemen şirin uykuya daldıran, en dertli ninnilerisin. Sen, tadına lezzetine doyulmayan, yemeklerinle aç karınları çok iştahlıca doyuransın. Ve sen, barış ve kardeşliğin duygu ve düşünceleriyle insanları birbirleriyle kucaklaştıransın. Sen, iman şerbetini kana kana içmiş komutan ve askerleriyle fetih olunmuşsun. Sen, baykuşları aforoz etmiş, meyve veren dallarına daim rengârenk bülbülleri kondurmuşsun. Sen, zalimlerin vicdanını kaybetmiş şeref yoksunlarının karşısına, kükremiş aslan gibi durmuşsun. Ve sen, veli zatların meclisinde konuşulan ve kulağa küpe edilen, onlarca kitabın ususun. Sen, insanı cezbeden mağaralarınla, insanın ruhuna gençlik şerbetini içerensin. Sen, tarih kokan Dicle nehri’nin ile bazen boz bulanık bazen de berrak çok coşkun aktıkça akarsın. Sen, bereketli bağ ve bahçelerinle, kumrular misali birbirine meftun sevgililersin. Ve sen, gezmekle doyulmazsın ancak ve ancak aşk ve şevkle gönüllerde yaşanırsın. Sen, edep ve terbiyenin, adabı muaşeretin, içi dolu sevgi ve saygının abidesisin. Sen, yıllara meydan okuyan, el emeği göz nuru kilimlerin dokunuş mahirliğisin. Sen, Nevruz’da sana meftun insanların yapmaya doymadığı şenliğisin. Ve sen, bazalt taş mimarisinin eşi benzeri olmayan yorgunlukları unutturan, en mahir işçiliğisin. Sen, birbirinden ilginç bilmecelerinle, insanı kendine hayran bırakırsın. Sen, her doğru olanı alkışlar ve onu methü sena edersin. Sen, sende doğmuşları, sende yaşamışları ise asil gönüllerde sultan başlara taç edersin. Ve sen, sadakatli, ahde vefalı olanlara aşını, ekmeğini her daim ana sütü gibi helal edersin. Sen, birbirinden güzel kasabalarınla harikuladenin de fevkindesin. Sen, gök mavisi sularınla yanan bağırların hararetini bir çırpıda giderirsin. Sen, günlerce süren ve konuşuldukça konuşulan, en muhteşem düğünlersin. Ve sen, ekmeğini yiyene, suyunu içine, havanı teneffüs edene, çok mu çok özelsin. 28/ Şubat/ 2022 |