SES TELLERİMİZ KOPMALI
Ne yaslarımız eski yas,
Ne gülüşlerimiz şen şakrak. Dağların doruğunda Ovalar, ırmaklar ve cümle mahlukat duymalı sesimizi Ses tellerimiz kopmalı Bağırarak, Aşk ve özgürlük diye. Saklambaç oynardık ay ışığında. En kuytu köşelerde saklanırken. Kimdir, nedir, nerelidir demezdik birbirimize. Küçükleri korurduk kendimizce.. Ezilmezdik papuçlarım eski diye. Kibirlenmek ayıptı, günahtı bizlere öğrettiklerine göre. Yardımlaşırdık, komşu tarlasından kavun, karpuz apartırken. Lisede fizikten kopya çekerken de öyle. Severdik buz üstünde fırıldak çevirmeyi. Ayak parmaklarımız donaraktan, Ellerimiz buz kesmişken, Bir neşe cümbüşü coşardı içimizde. En kepçe kulaklımızla dalga geçerdik. Lakin asla üzmezdik. Ara sıra kavga ederdik saf ve temiz. Sonra öpüşür barışırdık Küskünlük edemezdik birbirimize Ama mızıkçılık ve muhbirlik olmazdı. Yakıştıramazdık hiç birimize. Harçlıklarımızı biriktirirdik sinema için. Parası olmayana yardım ederdik. Kaçak girerdi sinemaya. Biletçi Mustafa abi gör(e)mezdi kaçak gireni. Belli ki bilirdi ya görmek istemezdi. Ellerimiz kızarırdı alkışlamaktan Cüneyt Arkın daha çok ta Yılmaz Güney’i. Maç yapardık akşam üstü baklavasına. En şişmanlar her daim kaleciydi. Hakem olmazdı maçlarımızda. Yenemezdik çoğu zaman, Fevzi Çakmak mahallesini. Yensekte yenilsekte baklava hepimizindi. Bu duymazlık, bu aymazlık Dolmamıştı sinemize. Çıkmalı dağların doruğuna. Ovalar, ırmaklar ve cümle mahlukat duymalı sesimizi Ses tellerimiz kopmalı bağırmaktan Aşk ve özgürlük diye. Ömer Yalçın 23/01/2022 |