Karıncaların Sessizliği
Yer demirdi, gök bakır ve hüzünlüydü güneş, gölgelerin altında...
Çınar ağaçları bağdaş kurmuş oturuyordu soframızda, dolu dizgindi atlarımız, yalın birer suret gibi dururdu putlar, uzaklarda... Dört tarafım sombahar, dört tarafım tomurcuk çiçekti, ben tek başıma, tek başına... Tek başıma savaştım, bu yalın var oluşta Ellerimi unuttular, soran olmadı Parmaklarım düğümdü, sarmaşıklarda... Yeşile hasret bir gün daha batıyordu ufukta... Gemiler sürükleniyordu ıssız limanlara Deniz fenerlerinin beyazı neden kirlenirdi ki sahi, neden solardı ışıklar, sonsuzluk boşluğunda... Yalnızlığımla konuşuyordum ben de, tüm yalnızlıklar içinde Yüzümün kıyısındaki nehir fısıldıyordu sesini adıma, Adı’m/ın sesinde yazılıydı soy kütüğüm. Boyum fazla uzun sayılmazdı Ömrüm ne kadar kısa ya da uzun olacak, bilinmez! Gözlerimi dağ tanrılarına çevirdim ben de... Sesim çıkmadı... İçim kan revan, boylu boyunca rakseden tanrı, ağaç ve gül Boylu boyunca acı Kıvranmadı! Duru bir sessizlik akıyordu zamanda Annem pencereleri yeni silmişti Gün gibi parlayan camların ardında, dünya donuk Soluksuz kalışım geliyordu aklıma Silik anılar arasındaydı, buğday tarlalarında... Bir papatya tarlası düşündüm sonra Papatyalar, buğdaylar kadar serpilmişti gökyüzlere, yüzleriniz eksiliyordu an be an, zaman denen bulutsuzlukta... Yağmuru beklememeyi öğrenmiştim ben de, En sonunda! Alıcı kuşlar, başımızın üzerinde dönüp dönüp duruyordu... Rüyam, rüyaların/ın içinde Çığlık çığlığa! Sessizlik... Sonra birden hatırladım başımın döndüğünü Yorgundum, hastaydım, sessizdim, kelimeler, cümleler ve hayat içinde... Ellerimi bir çöp bidonunda bırakmıştım,duraksamıştım... Hatırladığım Ansadığım en son anıydı parmaklarım... Parmaklarımı seviyordum, dokunabilmeyi özlüyordum Büyülenmiştim ölümün karşısında! Ölemiyordum... Dilekti, ağaçlardı, parmaklardı yüzükleri, düğünleri derken hayat bitti... Geçmiş zaman hikayeleri anlatan bir dedem olsun istiyordum Şöyle dizinin kenarına oturduğum, gözleri gülen, sakalı pamuk ve bilge sesiyle yaşam ağacının çiçeklerine benden bahseden... Nar çiçeklerinde coşkulu bir gülümseme olmayı diledim sonra Zaman içinde kırmızıya büyülenen, büyüyen... Tekildim, tek başımaydım, kendinden memnun görünen bir tomurcuk, kiraz ağacında.. Beyaz bir çiçek, efil efil rüzgârda Zaman içinde çoğalan bir çocuk olmalıydım.. kahkahalarım, ağlayışların sahipsizliğinde uçuşan kelebeklerin ruhu oluyordu... Sonra sonsuzluk büyücüsü... Zamansız bir anda ölen an’dım ben... Anı adım, ölmüş olmuş Anı adım, bir düş Boşluğun sınırsız zaferinde Yine kan revan bir palyaço Kendi kendine gülüyormuş! ... Bunları duyduğumda, tüylerim ürperdi benim... Gidip aynaya baktım İşte o palyaço benim! Daha ne kadar sürecek bu bozuk plâğın, sürgit devam eden carpık döngüsü diye düşündüm Suskunluk yendi sesimi Durdum, dinlendim... Sessizliğin sesi her zaman yeğdir Ağustos böceği şarkılarına Ben, karıncaların sessizliğine aşığım, Kimse, anlamasa da.... 18 Eylül_2020 #apieceofrose |
Güzeldi imgeler
Tebrik ederim