Kalamış`ını
en uzağına atıyorum oltamı
durgun bir denizin gözlerim mantarda kiriş açı dalgın uyuyan şehir… Aslı bir çıkıp gelse bir gelse… hey lapinalar! nasıl esriğim bir görse şu hareket eden altımdaki yerse az sonra yanındayım Can Yücel’in (niye böyle yazdın? Sen denize bile girmedin ki ömründe?) en Kalamış’ını seçtim şarkının nasipse hüzzam bakalım artık, ne çıkarsa hani demiş ya adam denizden babam çıksa yerim diye he babam, bi küçük rakıya satarım seni hani o en sulu sepken tarafım, aşkımdan ölüyordum da atıp elini omzuma “gel bakalım sen içmeden çekilmezsin” demiştin sonra da soluğu Şahin Tepesi’nde almıştık bak söz, kaçalım buralardan; en alasından Zeki Müren benden hem de taş gibi taş plaktan (niye böyle yazdın? Sen gramofonun iğnesine bile takardın hani?) aynı kokmuyor hiçbir yerin göğü mesela Gökçeada’da başka Gelibolu’da başka biliyorum çünkü; yırtardım ciğerlerimi içime çekerken başım birden dönüyorsa; tamam gümüştür takılan şöyle parmağım gibi on tanesi yeter de artar bi sevinç bi sevinç sorma alt tarafı bi balık tuttun diyor uzun bacaklı… yalan olmasın gözümü hiç güneş almamıştır denizdeki şavkı şiirindir aslında bir söz düşer ışıldar yazgı bir söz düşer karıncalanır doğru değil mi her şeyin güzel bir kadın için yazıldığı? ... biz hüzzam istemiştik rast geldi şansa şimdi bütün şiir Cemal Süreyya ona kalsa bi bardak su yetecek rast bu işte gitme de yıkılmasın bu kent o zaman Ahmet Telli; battık gırtlağımıza kadar şiire ve hüzne ve şaire bi kaç tane daha tutsak yeter, rakı sıkkın olmaz en azından hem sızıp uyandığımızda bir de bakacağız ki her şey aynı değişen bişey yok yani her şey yerli yerinde dertler; çinakop sepetinde, kederler; zulada yalnızlığımız; -gece yanı- gene ağın her ilmeğinde değişmeyen artık yıldızlar, lapinalar karidese de bayılırım bu arada aklıma gelmişken. Aslı bi çıkıp gelse Bir gelse... (Hala aynı türküdesin gönül. Nasıl olsa gelmeyecek ki) |