KOMUTANLAR ÇILDIRMIŞDokuzyüzonbeş, Çanakkale’ye döndü gözler, Yığıldılar boğaza haçlılar birer birer... Çelik donanma, yenilmez ordular sürüyle, Süper silahlar yarıştırıldı birbiriyle. Mağrur komutanlar toplandı boğaz önünde, İstanbul’u çiğneyeceklerdi ondört günde. Savaş denince gerekirdi onlardan sormak, Başıbozuk Türkler mi onları durduracak? Elleri kullanmaya bile kalmazdı gerek, Boğaz üç günde geçilirdi tekmeleyerek. Süper silahları denediler defalarca, İnsanlar, ağaçlar, taşlar oldu parça parça. Nice gençlerini getirmişlerdi boğaza, Kara listeler hiç bitmiyordu yaza yaza. Metrekareye altıbin mermi atılmıştı, Araziler delik deşik olmuş, yırtılmıştı. Bir adım bile geri atmadı, Türk askeri, Göğsünde eritti, korkunç teknolojileri. Hiç yenilgi tatmamışlardı yıllardan beri, O gün süngü öpüp, kaçtılar gerisin geri. Birmilyon genç, gırtlak gırtlağa gelip dövüştü, On ayda yarım milyon insan toprağa düştü. Hesapla da bak, metrekareye beş litre kan, Sahiller kıpkırmızı görünürdü havadan. Yarım milyon insanın ahı nasıl bir şeydir? General amiral demez, kafayı yedirir. Nedir bilir misiniz, en ibretli hikmeti? Delirmek oldu mağrurların akıbeti. Deliren kaç asker, kaç subay nerden biliriz? Komutanlara bakıp tahmin edebiliriz. İşte ifadeleri: “Lanet tuttu hep bizi, Lanete geldik, lanet doldurdu beynimizi. Korkunç kabus görüyoruz sabahlara kadar, Hep gırtlağımıza sarılmış kanlı eller var. Uyku yok, beynimizi arındıramıyoruz, Aklımızda hiçbir şey barındıramıyoruz. Korkunç şeyler olacak, bu aklımızdan çıkmaz, Bu lanet bizi ölünceye kadar bırakmaz...” Hasta olup(!) kaçtı, komutanlar; Carden, Weston, Kabuslarla çıldırdı; Başkomutan Hamilton. 23.10.2004 |