Küçükken fırına ekmek almaya gönderirdi annem beniKüçükken fırına ekmek almaya gönderirdi annem beni, Fırından yeni çıkmış sıcacık ekmeğin güzel kokusuna dayanamaz eve gelinceye kadar yarısından fazlasını mideme indirirdim. Tabi eve geldiğimde fırından aldığım bütün ekmek minik parmaklarımla kopardığım parçalardan dolayı ufacık bir şey kalırdı. Annem hani ekmek nerde dediğinde büyük bir suç işlemiş gibi eğerdim kafamı önüme, o ise anne sıcaklığıyla, sıcak tebessümle saçımı okşar olsun oğlum gideceği yeri bulmuş ya! derdi. Tabi ben yeni ekmek almak için fırının yollarına düşerdim tekrar. Tembihlerdim kendimi; Bak küçük Zülfikar, Bugünlük bu kadar, Daha fazla zorlama şansını , Annen bu defa fena kızar! Tabi tutardım sözümü Ancak ertesi güne kadar... O sıcak ekmeğin kokusu ve tadını şimdi yediğimiz en lezzetli yemeklerde, yiyeceklerde bulamıyoruz, Annemizden işiteceğimiz azara da razıyız aslında. "Belki ekmekler hala sıcak, ama bizim büyümüş yüreğimiz, soğumuş buzdolabı kadar !" |
"Okuldan geldiğimde annem akşam için yemek hazırlığı içinde olurdu. İştah açıcı bir yemek kokusu sarmış olurdu mutfağı. Onu, soğanları sarartmış, biberi salçayı ve önceden kavrulmuş kıymayı ilave etmiş, henüz yemeğin ana maddesini tencere koymamış halde yakalayabilirsem, yarım ekmeğin kabuğunu çıkarır, arasını açar: "Tencerede ne varsa doldur!" derdim. Üşenirdi, tekrar yemek içi yapmaya ama beni kıramazdı. O kadar içtenlikle isterdim ki! Hem o kadar aç olurdum ki bilirdi yemeğin pişmesini bekleyemeyeceğimi. Hepsini doldururdu ekmeğin arasına... Başlardı yeniden soğan doğramaya...
Benimse keyfime diyecek yok! Sıkıştırmaya korkardım, yağı akacak diye. Biraz tuz serperdim üstüne, afiyetle gövdeye indirirdim. O zamanlar ne yesem sindirirdim."
Onur BİLGE