Saz mızrap meselesi -gurbet perdeleriGazel düştü ağacımdan dalıma açmıyor ağzımı bıçak gemilerim çarpıyor gönlümün buz dağlarına bir balıktım takıldım zalimlerin ağına tarlam tapanım kesek sazla mızrap meselesi uymadı bir birine aynı hava çalmıyor yine kader deyip beklesek kime çare ne çare dağlarımdan lavlarım püskürür yaz günü gönlümüzden yaren kar kürür arada bir bırak mızrap sazdan uzak olsun iki yüzlü dostlar bizden uzak dursun Yaar gülüşünü örtme sürmeli gözün üstüne bah şu dünyanın halına bir mıhına bir nalına çilerken çileli bülbül konmuş gülün dalına Ferhat’ın deldiği dağlar yerle bir ağlar boynu bükük umudumun çocuğu kalmış viran yerde duldasız sevdam gibi korunaksız dağlarımdan lavlar püskürür gemilerim çarpıyor gönlümün buz dağlarına alır beni gurbetimin türküsü aşık çalar sazını mızrap ağlar ses verin heey yüce dağlar yarim topal ata mı binmiş yaar yar büktü boynunu çiçekler her yer gazel artık gel durma gel örtme gülüşünü gurbet perdeleriyle 8/Haziran/2010/Salı/Ankara Yüksel Nimet Apel Kayıt Tarihi : 8.6.2010 16:27:00 © Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir. Hikayesi: Şimdi yine şiirin hikâyesini yazmak şart oldu. Ezilmişlerin mağdur edilmiş dışlanmış insanların, korunmaya muhtaç yaşlıların; anne babasıyla yaşamaya mutlu olmaya hakkı olduğu halde hakları gasp edilmiş sabilerin, itilip kakılmış horlanmış gençlerin adına, özellikle aptal yerine konmuş, yaşamlarına tecavüz edilmiş kimsesiz kadınların adına yazacağım...Ömrüm oldukça elim kalem tuttukça yazacağım... Vatansız bırakılan, iftiraya uğratılan; elindeki ekmeğe göz koyulan mağdur edilmiş kim varsa hepsinin adına yazacağım... Diyelim ki: üstteki şiirimin kurgusu şöyle; eşini bekleyen bir kadın var; adam yurt dışına çalışmaya gitmiş...Giderken bir sürü vaatlerde bulunmuş...Para kazanacak gelip çoluk çocuğunu refah içinde yaşatacaktır...Gider bir iki mektubu ve mektup arasına sıkıştırılmış bir kaç kuruş el kiri para gelir. Ve özlem dolu güzel sözlerle kandırır geride kalanları... Gel zaman git zaman memlekete izine gelen hısım akraba ile ciklet çikolata giysi kabilinden armağanlar da gönderir. Ve ardından iletişim bıçak gibi kesiliverir birden. Haber nice sonra demeyeceğim; kötü haber, çabuk duyulur... Adam bu kez akıllı davranmış çalışan bir bayanla evlenmiştir hayatın yükü tek başına çekilir mi? Bayan az biraz sarışındır, birlikte çekilen resim gelir kumaya...Ee ama, erkeklere de çok fazla yükleniyor düzen... Hele de, düşüncesizce, borçlanarak yapılan düğünler. Takılan takılar olduğu gibi alacaklılara gider daha beteri de var.. İlla da düğün, salonda düğün; oysa, düğün iki kişiye telaşı deli komşuya... Limonata ve pastayla anlı şanlı bir düğün olmalıdır. Herkes akıl verir ama, ata sözümüzde olduğu gibi; ev yaptıranla evlenene Allah yardım etmek istese de, kimsenin eli cebine gitmez. Aslında müstehaktır; ayağını yorganına göre uzatmak varken niye ellerle aşık atılır ki? Niye pastalı limonatalı düğün? İşte öyle; çünkü, çünküsü var; kurban bayramından kurban bayramına et yüzü gören insanlar gibi eğer varsa mahallerinde bir pastane, pastayı da camekândan görür sabiler de ondan. Hiç olmazsa, kırk yılın başı çocuklar pasta yer yerlere saçar ve pistte cirit atarlar... Olsun be başka ne eğlenceleri var ki? Vel hasılı derin konular bunlar...Ne yapalım yani Tük filmleri yıllar yılı bu konuları işlediler, soktular fitili yüreğimize... Bunlar kimin ayıbı? Gelmiş geçmiş, bu güzelim ülkenin güzelim insanlarını fakir bırakmış; yalnızca milleti oy için avutup ceplerini dolduran yönetimlerin ayıbı... Allah iyilikle ıslah etsin ve kimseyi vatansız kimliksiz parasız bırakmasın...Hadi kalın sağlıcakla... |
Gönülden tebrikler,
sevgiyle..